Ağu 21 2015

Kapadokya Gezisi -2: Göreme, Uçhisar, Kaymaklı Yeraltı Şehri, Ihlara Vadisi

DSC_0288
Yazımızın ilk kısmını okumak isteyenler
buraya tıklayabilir.
                    
GÖREME

Tekrar yola koyuluyoruz, bu sefer hedefimiz Göreme Açıkhava Müzesi. Müze girişi ve otoparkı oldukça kalabalık. Turist otobüsleri, turistler, gelen giden.. Aman Allah.. Müze giriş kuyruğu neredeyse 100-150 kişi var. Turistlerin %90’ı Japon. Ellerinde kamerlarla tatlı tatlı bakınıyorlar. Müze girişinde gruplara takılmadan içeri giriyoruz.

DSC_0300
DSC_0291

Hıristiyanlar için oldukça önemli bir merkez olduğundan 12 ay boyunca turistleri görmeniz mümkün. Tarihte ise Hıristiyanların dev bir sığınma merkezi haline gelmiş. Bu yüzden yer üstü kaya şehirleri kadar yeraltı şehirlerini de yapmışlar. Bütün kaya evleri zaten birbirine benziyor bir süre sonra. Kiliseler, işlemeleri, evler, banyolar, havalandırmalar, tuvaletler.. O dönem için oldukça zor işleri başarmışlar gerçekten.
DSC_0308
DSC_0303

Çoğu odaya girerken dizlerinizi kırıp giriyorsunuz. Kapıları küçücük. Burada yaşadığınızı varsayarsanız sürekli yapmak hem can sıkıcı hem zor. Ancak kayaların içerisine oyulmuş olan kiliseler resmen sanat eseri. Hakikaten zor iş.. Biraz da çevre gezisi ile bir kaç saatimizi ayırmamız yeterli oluyor. Ama çocuklar için eğlenceli ve değişik mekanlar, onlar da sıkılmadan bizlerle gezdiler. Bu arada etrafta at ya da deveye binerek turistik küçük geziler yapmanız mümkün. Tekrar yola koyuluyoruz ve az ilerideki Uçhisar kalesine doğru hareket ediyoruz.

DSC_0350 copy
DSC_0349 copy
UÇHİSAR

Burası bölgenin en yüksek noktası. Uçhisar kalesi eteklerinde yaşayan halk bir süre sonra nüfus artışı ve erosion nedeniyle buraları terk etmek zorunda kalmış. Kalenin zirvesi turistik açıdan da tüm bölgeyi panoramik görmek için önemli bir nokta. Zaten bir çok gün batımı fotoğraflarında burayı görebilirsiniz. :) Ürgüp, Ortahisar ve Uçhisar gibi kalesi olan yerleşimlerde savunma için yeraltı gizli tünellerden bahsediliyor ancak bu tünellerin bir kısmı çökük olduğundan hala nerelerde ne var bilinmiyor. Çok esrarlı, insan heyecanlanıyor.. :)

Uchisar_panonama_2

DSC_0316

Biz çocuklarla yukarıya kadar çıktık. Merdivenlere bir de kucakta çocuk eklenince biraz yorucu oluyor. Merdivenler dar, küçük ve sert dönemeçli olabiliyor. Biraz dikkat etmekte fayda var. Çıktığınızda manzara tüm güzelliği ile karşınızda. Kesinlikle tüm yorgunluğunuza değiyor. Aslında zirveden bakınca daha iyi anlaşılıyor, tüm bölge bir üçgen gibi. Önemli noktalar birbirine yakın yakın.

Kalenin kapısında çıkışta kuruyemiş tezgahından bol bol kuruyemiş alıyoruz. Çok lezzetli ve taze gözüküyor. Hakikatende öyleymiş.  Aslında marketlerde ya da dışarıdan aynı rakama alıyorsak bu tezgahları tercih ediyoruz çoğu zaman. Böylece zincir marketler kazanacağına yöre halkına gidiyor para. Tabi artık yorulduk. Bütün gün sürekli yer değiştirmek, in bin yapmak yordu bizleri.

DSC_0346 copy
Ürgüp merkeze gidiyoruz, artık akşam üzeri oluyor. Dinlenmek için ortadaki çay bahçesinde oturuyoruz. Biraz zaman geçirdikten sonra yemek yemek üzere oradan ayrılıyoruz. Çok nitelikli bir yer keşfedemediğimiz için en kalabalık yerine gidip kiremitte köfte, kiremitte et gibi bir iki farklı lezzet deniyoruz. Şimdi otele gidip dinlenme zamanı. Yarın farklı planlarımız var.

KAYMAKLI

Sabah ilk işimiz Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne gitmek. Kaymaklı’ya geldiğimizde girişte yine kalabalık turist gruplarını ve araç kalabalığını görünce biraz arka sokaklara doğru aracımızı park ediyoruz. Giriş kapısına yaklaşırken yine sağlı solu turistik eşya satan yerler var. Bunların haricinde oturup bir şeyler içebileceğiniz küçük dükkanlar da mevcut.
DSC_0392
DSC_0364

Yeraltı şehrine girmek için kuyruğa girdik. Aslında burada ilk uyarıyı yapmak gerekiyor. Eğer kapalı alan fobiniz, astım gibi solunum yolu rahatızlıklarınız varsa girmemmenizi tavsiye ediyoruz. Sürekli dar ve küçük alanlarda hareket ederek, başınızı eğerek hareket ediyorsunuz. İçerisi, turistlerden dolayı çok kalabalık olunca, havasız ve sıcak oluyor. Şimdi bu uyarılardan sonra anlatmaya başlayalım;

DSC_0390
DSC_0366

Herşeyden önce insanların buralarda hayatlarını geçirdiklerini düşününce çok farklı hissediyorsunuz. Herşey düşünülmüş. Dev havalandırma kanalları bile yapılmış. Pencere boşlukları var. Bu boşluklardan tünelin dibini görmeniz bile imkansız. Hayretler içerisinde ağzımız açık dolanıyoruz. Bu arada zaman zaman dizlerimizin üzerinde, kucakta çocuklarla, odalara da girmek durumunda kaldık.

DSC_0379

Zaman zaman tavan o kadar basık düşünün..İçerisi labirent gibi. Zaten okları takip ederek dolanıyoruz. Kendi başınıza dolanmaya kalkmayın. :) Çocuklar bir süre sonra rahatsız oldular kalabalık ve sıcaktan. Aslında iki gündür sürekli kayaya oyulmuş yapılar görmek bir süre sonra ‘her yer aynı’ hissine sebep oluyor. Biz de sıkılmadık değil. Bu yüzden ikinci yeraltı gezimizi iptal etmeye karar verdik. Ama mutlaka bir yeraltı şehri görün ve tecrübe edinin.

Dışarıya çıktığımızda derin bir oh çekiyor ve ciğerlerimizi oksijenle dolduruyoruz. :)


DSC_0452

IHLARA VADİSİ

Şimdi Kaymaklı’dan biraz yolumuz var. Aracımıza binip Ihlara Vadisi’ne doğru yola koyuluyoruz. Yaklaşık 65 km neredeyse 1 saat kadar sürüyor. Yol boyunca Türkiye’nin en büyük patates tarlalarını görüyoruz. Dağlara oyularak yapılmış tahıl ambalarlarını görüyoruz. Her birinin dev kapıları var. İçeride serin serin, Türkiye’nin herhangi bir yerine gideceği günü, bekleyen ürünler..

DSC_0397

Ihlara vadisine geldiğinizde aracınızı yukarıda belediyenin otoparkına bırakıyorsunuz. Ondan sonra ise sürekli yürüyorsunuz. Vadide çay içmek isterseniz 1 saat yürümeniz gerekiyor. Yola çıkmadan önce su gibi önemli şeyleri yanınıza alın, vadinin sonuna kadar etrafta alabileceğiniz bir yer yok. Müzekartlarımız ile giriş yapıyoruz. Sonrası (400’den sonra saymayı bıraktık) sürekli merdiven. Bu kısım çocuklu aileler için oldukça yorucu. :) Vadinin yukarısı ne kadar kuraksa, içi o kadar güzel şırıl şırıl akan Melendiz Çayı ve yeşillik ile dolu. Hakikaten cennet dedikleri bu olsa gerek.

DSC_0419

Aşağıya indiğinizde sağa ve sola tabelalar karşılıyor, görmek istediğiniz yönü seçip ilerleyebilirsiniz. Biz sola doğru çay bahçesine ilerlemeye karar verdik. Vadi içerisinde “Kemer Kilisesi, Eğritaş Kilisesi, Karanlık Kale Kilisesi, Yılanlı Kilisesi, Eski Baca Kilisesi, Karagedik Kilisesi, Ala Kilise, Kale Kilisesi, Pürenli Kilise, Kokar Kilise, Sümbüllü Kilise” gibi bir çok kilise var. Kanyon boyunca kaya yamaçlarına oyulmuş bir çok barınak mezar ve biraz evvel saydığımız kiliseler var. Hepsine bakmak isterseniz bütün gününüzü buraya ayırmanız gerekiyor. Çünkü vadinin toplam uzunluğu da 14 km. Bunun hepsini yürümek kolay değil.
DSC_0406
DSC_0427

Kanyon içerisinde yürürken suyun serinliği içinizi ferahlatıyor. Ağaçların da gölge yollar yapması yürüyüşlerinizi keyifli hale getiriyor. Burası dünyadaki en büyük ikinci kanyon olarak geçiyor ama içerisinde insan yaşayan kanyon dendiğinde dünyadaki en büyük kanyon ünvanını alıyor.

Yaklaşık 2.5 km yürüdükten sonra çay bahçesine ulaşıyoruz. İşletme biraz zayıf olduğundan 5 kişi aynı anda sipariş verince ortalık karışıyor. Bu yüzden tüm siparişlerinizin bizzat başında durarak takibini yapmanızda fayda var. Yoksa çıkan gözlemeleri alan gidiyor. :) Ama mekan güzel. Yorulmuşuz ve burada biraz vakit geçiriyoruz. Çocuklar da koşup oynuyor. Artık dönüş yolu zamanı yavaş yavaş hareket ediyoruz ve yolumuzun üzerindeki Ağaçaltı Kilisesi’ni geziyoruz.
DSC_0399

Dönüş yolunda bize tarif edilen bir yoldan gitmeye karar veriyoruz. Mustafapaşa’ya giden bu yol aslında bir süre sonra dağ yolu toprak yol gibi değişik bir yol oldu. Etraf ıssız bucaksız. Biz de sürekli doğru mu yanlış mı diye kafamızda sorularla ilerledik ama kendimizi bir anda otelin önünde bulduk. Her zaman kullandığımız yolun tam tersi istikametiymiş meğer. :)
DSC_0401

DSC_0442

Yarın sabah dönüş için erkenden yola koyulacağız. Bu yüzden otelimizde dinleniyoruz. Akşam otelde koyu bir sohbetin ardından yine gece yola koyuluyoruz. Kapadokya gezimiz aslında çok güzel ve keyifli geçti. Ancak bir süre sonra sürekli kaya evlerini gezmek hislerinizi köreltiyor. Hep aynı yerleri geziyormuşsunuz gibi bir izlenim bırakıyor. Bunun için farklı örnekleri gezmekte fayda var. Mesela herhangi bir yeraltı şehri, Uçhisar Kalesi gibi.. Bu yüzden bizce burası için 4 günlük bir seyahat yeterli. Haydi bakalım, bekle bizi İstanbul yine geliyoruz..


Ağu 21 2015

Kapadokya Gezisi -1: Mustafapaşa, Zelve Açıkhava Müzesi, Avanos

DSC_0154
Özellikle Ankara’daki arkadaşlarımız yılda bir kaç defa mutlaka Kapadokya’ya kaçıyorlar, biz bir kere dahi gidemedik diye hayıflanıp dururken, ani bir kararla 4 günlük bir tatili değerlendirdik. Perşembe gidip Pazar günü İstanbul’a geri döneceğiz. Bu gezimizin ekibi 2 aile 2 çocuk (2,5 ve 3,5 yaş).

Yola nasıl çıkacağız? Her yolculuğumuzda olduğu gibi tabiki araba ile. Evde uzun süre “uçak mı? araba mı?” diye yaşanan konuşmalardan sonra otomobil yolculuklarının bize daha fazla keyif yaşattığını bildiğimizden yol için çalışmalarımıza başlıyoruz. Bir de maaliyetleri hesaplarken uçak ve orada araç kiralama masraflarını eklediğimizde hatırı sayılır bir fark çıkıyordu.

DSC_0165
İnternetten bakarak beğendiğimiz, Mustafapaşa beldesi’ndeki Ukabeyn butik otelinde kalmaya karar veriyoruz. Hem bozulmamış, küçük ve doğal olması hem de bu tarafları da gezmek istememiz Mustafapaşa’yı özellikle tercih etmemize neden oldu. İstanbul’dan yola çıkışımız çocuklu bir aile olmanın gerekliliği ile gece yarısı oluyor. Her yazımızda vurguluyoruz eğer gece yolculukları sürücü için problem olmayacaksa sıkıntısız ve keyifli bir şekilde yapılıyor.

Ankara’ya kadar zaten otoban, sonrasında ise duble yol olduğundan yolun zorlayıcı hiç bir tarafı yok. Hava aydınlanırken Ankara/Gölbaşı’nda kısa bir mola ile beraber toplamda varışımız 7.5 saat sürüyor. Mayıs ayı olmasına ragmen güneş çıktığından beri sıcak hava hepimizi kavuruyor.

DSC_0166

MUSTAFAPAŞA

Ukabeyn otelimize geldiğimizde yeri çok hoşumuza gidiyor. Mustafapaşa’nın hemen kenar mahallesinde, ve merkezine yürüme mesafesinde. Ses yok, her yer sakin. Sıcak bir karşılama ile kendimizi yıllardır geldiğimiz bir tanıdığımızın otelindeymişiz gibi hissediyoruz. Hemen odalara yerleşiyoruz. Özellikle taş odalı bir otel tercih ettik. Kışın sıcak, yazları serin oluyor. Hakikaten de odaya girdiğimizde çok ciddi sıcaklık farkını bizzat deneyimledik, rahat ettik.

Eşyalarımızı bıraktıktan ve kısa bir süre dinlendikten sonra Mustafapaşa’yı gezmek için yürüyüşe başlıyoruz. Yol boyunca ağaçların artık azalması etrafa enteresan bir krem ve kahverengi tonlarını hakim kılmış. Sokaklar ve evler de öyle. Bebek arabalarını da aldık ama bizim çocuklar etrafta koşturuyor. E biraz da enerjilerini atmaları lazım. :)

Mustafapaşa özellikle Asmalı Konak dizisi ile adından çok bahsettirdi ve ününü arttırdı. Sokaklarında yüyürken etraftaki taş ve eski evler bir anda insanın içini huzurla kaplıyor. Sıkılmışız yüksek beton apartmanlardan. Bütün çocuklar sokakta oynuyor. E tabi bizimkiler de gördüler ve hemen onlarla kaynaşıp oynamaya başladılar. Eski sokaklarda kafamızın estiği gibi yürüyüşler yaptık. Ama güneş tepemizde bir süre sonra acaba niye şortlarla gelmedik diye hayıflanmaya başladık. :) Merkezde yeme içme üzerine birkaç yer mevcut. Ancak buralar küçük café/esnaf lokantası tadında. Bir süre sonra çocuklar da sıcaktan yoruluyor ve otelimizin bulunduğu alanda vaktimizi geçirmeye karar veriyoruz.

DSC_0188
DSC_0185

Akşam üzerine doğru Saklıvadi adındaki yere yürüyerek gidiyoruz. Hakikaten de saklı bir vadi. :) Diğer adı ile “Balta’nın Yeri”. Burası özel bir mülk. Girişine kapı yaptırmış sahibi. Ama girip gezmeye değer. Bir çay kahve içebileceğiniz mekanda yaratmış kendisine. Zaman zaman burada yemekler, davetler, konserler de veriliyor. Bizi de kapalı olmasına ragmen aldı anlattı gezdirdi. Vadi içerisinde tarihi AZİZ GRIGORIOS KİLİSESİ var. Enteresan tabii, bölge kayasının oyulabilir yapıda olması burada yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir yaşam alanına dönüştürmüş. Bir de Saklı Vadi’nin çukurda kalan konumu burayı daha da bir korunaklı hale getirmiş.
DSC_0183
DSC_0197

Buradan çıktıktan sonra bu sefer aracımızı alıp AYOS NİKALOS KİLİSESİne gidiyoruz. Biz gittiğimizde restorasyon çalışmaları devam ettiğinden sadece dışarından kabaca bakabildik. Ama bizi burada daha da etkileyen etraftaki dağlarda tepelerdeki kırmızılı, sarılı kayalar oldu. Resmen renkleri kendi içerisinde katman katman oluşturarak görsel bir şölen sunuyor doğa.

DSC_0205
DSC_0206

Artık hava kararmaya başlıyor biz de son olarak Asmalı Konak dizisinin çekildiği eve gidiyoruz. Artık tam bir ticarethane olduğundan içeriden ve dışarıdan şöyle bir bakıp çıkıyoruz. Girişten para alıyorlar, yemekler pahalı.. v.s.. Gelen giden çok olunca ilgi alaka o oranla azalmış, geleni pek umursamıyorlar. Ama konak muhteşem.

DSC_0195

Akşam taş odamızda konaklıyoruz. Kara iklimi dolayısı ile gece biraz serin de olsa tek derdimiz çocuklar üşümesin. Ama yorganlar ile bunu hallediyoruz. Ukabeyn Otel’de sabah kahvaltısı güzel. Sürekli mekan sahibi bizimle ilgileniyor, eşi mutfakta ne isterseniz eksiksiz getiriyor. Kahvaltının ardından yola koyuluyoruz.

DSC_0227

ZELVE AÇIKHAVA MÜZESİ

Bugün rotamızda ZELVE Açıkhava Müzesi var. Ortahisar’da Devrent Vadisi’nden geçerken onlarca turist otobüsünü görüp biz de duruyoruz. Bu vadide de doğal oluşumlu peri bacalarını görebilme imkanınız var. Gözünüzün görebildiği her yer taş toprak ve kaya. En meşhuru deve silüeti şeklindeki kaya. Biraz yürüdükten, bakındıktan ve fotoğraf çekildikten sonra yolumuza devam ediyoruz.

DSC_0213
DSC_0212

Zelve açıkhava müzesine geldiğimizde içeriye girmeden Müzekart’larımızı hazırlıyoruz. Yine tekrar edelim, sık seyahat eden ve gezenler için çok kullanışlı olan Müzekart’ı kim bulduysa her yazımızda tebrik ediyoruz. :) Kültür Bakanlığı Zelve’nin girişini de oldukça şık tasarlamış. Araçlar için de otopark mevcut. Yine girişte etrafta bir çok hediyelik eşya satan yer de bulmak mümkün.

DSC_0273
DSC_0267 copy

Zelve peribacalarının en yoğun olduğu yer olarak geçiyor. Hıristiyanların önemli dini ve yerleşim yeri olmuş. Burada evler, kiliseler, taş değirmenler.. yani aklınıza gelen her şey kayalardan oyulmuş. Kiliselerde motifler ve süsler olmasa her yer tek ton. Sürekli merdivenlerle yukarılarda bulunan yerlere girip çıkıyoruz. Tabii çocuklar buraları kucakta çıktığından bir süre sonra kan ter içinde kalıp dinleniyoruz. Bu arada 1952 yılında kadar da burada yerleşimin olduğunu öğreniyoruz. Bütün bu oluşumların içerisinde en ilginç geleni de kayalara oyulmuş güvercinlikler. Büyük bir çoğunluğu zamanla rüzgar ve doğal nedenlerle bozulsa da hala bir çoğu ayakta. Güvercinler için ince ve güzel bir düşünce ile yapılmış. Bir süre daha etrafa bakınıp Avanos’a doğru yola koyuluyoruz.

DSC_0218
Zelve Açıkhava Müzesi

AVANOS

Zelve Açıkhava Müzesi’nden Avanos’a varmamız 15 dakika sürüyor. Zaten 10 km gibi bir mesafesi var. Şaraplarıyla ün salan bölgemizde sağlı sollu bir çok şarap evi görmeniz mümkün. Biz de gelmişken bakalım nedir bu diye Avanos Kültür ve Sanat Evi’ne gidiyoruz. Girişte 4-5 genç şarap tadımı yapıyor, görevli olduğunu anladığımız kişi onlara şarapları anlatıyordu. Ancak şarap tadımı yapa yapa sanırız burnu kıpkırmızı olmuş, kafası güzelleşmiş sürekli komik şeyler anlatıyor herkesi güldürüyordu. :) İçeride mahsenlerin olduğundan bahsediyor ama elektrikler kesildiğinden şu anda giremiyoruz diye de not ekliyordu. Normalde girip gezdiriyorlar. Çocuklarımız sıkılınca 10 dakika sonra kalktık.

DSC_0275
DSC_0276

Avanos meydanda aracımızı park edip birşeyler yemeğe karar verdik. Ancak bir iki yerde esnafın sürekli “-vaaay İstanbul’lu abilerimiz gelmiş” diyerek sürekli çığırtkanlık yapıp müşteri kapmaya çalışması çok itici geldi. Evet bu oradaki çalışanın kalitesizliğinden ama gelen için de çok rahatsızlık veriyor. Biz de hiç sesi çıkmayan Konak Kebap ve Çorba Evi’ne gittik. Hem içeride hem balkonda oturabiliyorsunuz. Bölgede nereye giderseniz mutlaka bir Testi Kebabı öneriyorlar. Biz de burada denedik. Lezzeti çok ayrıcalıklı gelmese de testiyi kırmak gibi ritüeller farklı gözüküyor çocuklar seviyor. :)

DSC_0236
DSC_0285

Avanos’un en önemli özelliği Hititler’den beri gelen çanak çömlek yapımı. Çömlekçilik her köşede görebileceğiniz ciddi bir iş kolu burada. Hediyelik için de, evde kullanım için de yüzlerce çeşit ürün var. Bu çömlekleri isterseniz siz de yapabiliyor, güzel bir deneyim kazanıyorsunuz. Biz de tüm sevdiklerimize çömlekler alarak ekonomiye katkıda bulunduk.

DSC_0286