Tem 3 2009

Ankara’da Cağ Kebabı canınız çekerse…


dsc_0747

Nefis bir lezzet bu. Bu yazıyı nasıl yazacağım bilmiyorum. Yazarken bile etkileniyorum ve ağzımın suları akıyor. :) Peki öyleyse sıkı durun bir çırpıda anlatalım ve yazıyı arşivimize kaldıralım..Ankara’da keyifle, enfes bir biçimde yediğimiz iki yerimiz var. Birincisi Ankara Kalesi’nde hemen ana giriş kapısının yanında daha salaş, ancak oldukça lezzetli bir mekan (Sadık Usta Oltu Kebapçısı); diğeri ise Dikmen/Öveçler ‘de bulunan Dadaşlar Tortum Çağ Et Evi.

dsc_0752

Bu Ankara ziyaretimizde gezi için değil taşınan ailemize yardım için geldik. Haliyle evden pek dışarı çıkmamış olsak da akşam birşeyler yemek için vazgeçilmez damak tadımız olan Dadaşlar Tortum Çağ Et Evi’ne gittik. Her Ankara ziyaretimizde bir kez mutlaka uğrayıp burada ya da diğerinde Cağ kebabının tadına bakıyoruz. İstanbul’da olmamıza rağmen henüz aynı keyfi alacak bir mekan bulamadık. (Bulan varsa bize de bildirsin. :) ) Genelde sık biçimde yazları geldiğimizden mekanın bahçesinden faydalanıyoruz. Güzel bahçesi var. Oturduğunuz andan itibaren sürekli bir hareket başlıyor. En keyif aldığımız nokta da bu zaten.. :)

dsc_0749

Yatık döner olarak bilinse de aslında döner eti gibi değil daha da lezzetli bir et. Şişler siz dur diyene kadar geliyor. İşin raconu bu. Yemekten keyif almak böyle bir duygu olsa gerek. İki kişi salata, şişe ayran, ve toplamda 7 şiş, 55 TL hesap ödeniyor. ikram karpuz ve çaylar buna dahil değil. Çok ucuz olmasa da verdikleri hizmet ve lezzet güzel. Sizi bu enfes lezzetin fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyoruz.. :)


Kas 29 2007

20 yıl sonra yeniden..

Bir gün ansızın mesaj kutuma gelen, “Hamdullah Suphi İlkokulu’ndan mısın?” sorusuna verdiğim cevap ile hiç bu kadar sevinebileceğimi tahmin etmezdim. Bir soru ile başlayan arkadaşlarımızı bulma serüveni 14 gün içerisinde 13 kişiye 20 yıl aradan sonra ulaşabilmemizi sağladı. Herkesin mutluluğunun yüzünden okunduğu bu anlarda, hepimiz ilk günki kadar sıcak ve sevinçliydik.

24 Kasım günü Ankara buz gibiydi. Kışı iliklerimizde hissettiğimiz kadar, birde heyecan içimi titretiyordu. Tam da konuştuğumuz gibi 16.30’da İlkokulumun bahçesindeyim..20 yıl sonra..Kim gelecek, nereden gelecek, ben tanırmıyım gibi kafamda sürekli başka sorularla boğuşurken sıcacık gülümsemesiyle ve bizi 20 yıldır hiç kopmamışçasına karşılayan arkadaşım Funda ile, kısa süreli heyecanlı konuşmalar ve tam o sırada yine Pelin, Neslihan ve Ceyda kapıda gözüktü. Herkes birbirine gülümseyen gözlerle bakıyor, ve ben ne kadar iyi bir iş yaptığımızı aklımdan geçiriyordum. Kısa bir süre sonra Bora ve Levent’te bize katıldı. Büyük ısrarlar ve rica minnet hademeyi bulup okulu açtırdık. Bir koşu sınıfımıza çıktık. Adeta çocukluğum geri gelmişti. Koridorlar, kapılar, hepsi yerli yerinde ve “-bunca yıldır bekliyoruz nerede kaldınız” der gibi bizlere bakıyorlar. Okulda çekilen fotoğrafların ardından 20 yıl sonra öğretmenimize gitmek üzere oradan ayrıldık.

Üşümek mi? hatırlamıyorum. :)


Eki 16 2007

Ankara’da bayramı yaşamak..

Çarşamba akşamı çıktık yola. Yolda dostlarımız ile tatlı bir sohpetteyiz. Saray helvasız olmaz diyerek hemen ilk “Berceste”de durup helva alıyoruz. Yolculuğun kalan kısmını helva yiyerek daha da tatlı bir sohpet ile geçiriyoruz.

Bayram Ankara’da ayrı bir güzel. Şehir sakin. İnsanlar daha nezih. Kimbilir belki de çocukluğa duyulan özlem, geçmişi yine aramak, koklamak. Ailemizin yanına gidiyoruz. Onlarla beraber olmak, bayramı bayram gibi yaşamak için. Bu gidişimizde en çok dikkatimizi çeken şehirdeki inanılmaz sayıda ve hızla artan alışveriş merkezleri oldu. Eskişehir yolundan, İstanbul yoluna etrafınız alışveriş merkezleriyle sarılmış. Yinede güzel, Tunalı’sı, Bahçeli’si, Çankaya’sı, Ayrancı’sı, Ümitköy’ü, Kızılay’ı.

Tiyatro heryerde!;

Şehrin tüm kalabalığından sıyrılıp, hayal dünyasına girmenin o muhteşem tadı. Şinasi sahnesi havası ile o özlediğimiz lezzeti yeniden hatırlattı bize. Oyun 20.00’de başlamasına rağmen insan erkenden gidip içeriye bakınmak, duvarlardaki sözcükleri hissetmek, oyuncuların fotoğraflarına dokunmak istiyor. Ankara’ya gidipte Şinasi sahnesinde oyun izlemeden dönmek olmazdı. Bizde öyle yaptık!

Döner= Et+Soğan..

Döner dediğin et ve soğandan ibaret olur. Soğanı istersin ya da istemezsin ama, içerisinde patates, patates köftesi, amerikan salatası, turşu v.b. şeyler olmaz. Lezzeti etidir-soğanıdır. Bu sebeple Ankaraya gidince Ankara döneri yemek gerekir. Yerinden. Kömürde. Kızılayda “Cici Piknik” favori mekanımız, fakat bayram sebebi ile kapalıydı. Sürekli dolandık kömürde et döner yiyebilmek için, en sonunda Bahçeli 7. cadde üzerinde Hosta’ya uğradık. Neyseki açıktı. Üzerinize afiyet “özlemişiz!”