Tem 7 2008

Nürnberg

Münih gezimizi tadı damağında bırakıp, kendimizi Nürnberg yollarına atıyoruz. Aracımızı bir metro durağına yakın park edip, günlük biletlerimizi alıp metroyu beklemeye başlıyoruz. Fakat her metro öncesi yaşadığımız heyecan yine karşımızda. Hangi durak burası?, nerede ineceğiz? nasıl aracımıza tekrar ulaşacağız… :) Hemen metro haritaları alınıyor, hesaplamalar ve ölçümlerden sonra yolumuza koyuluyoruz. Heyecan bitiyor mu tabiki hayır..ne zaman ki biz şehir meydanına geldiğimiz durakta kayıpsız inebiliyoruz o zaman heyecan bitiyor.

Beklenmedik küçük ama aslında büyük bir sıkıntımız oldu burada, fotoğraf makinamızın şarjı için hazırlıksız yakalandık. Bu sebeple çok fotoğraf çekmeyi bırakın bir kenera, elimizdeki bir iki kare çekimden başka bir resim maalesef sunamıyoruz sizlere. Bunu anlatımımızla hafifletmeye çalışacağız.

Şehir meydanında bizi Frauenkirsche (bayanlar kilisesi) karşılıyor. Oldukça eski ve tarihi bir yapı. Tüm kiliselerde olduğu gibi bunda da bir çok süsleme, motif ve detay bulunmakta. Hemen onun önündeki büyük ve geniş alan pazar alanı olarak kullanılıyor. Pazarları aynı bizim pazarlarımıza benziyor. Zaten bu pazarlarda çalışanların bir çoğu da Türk. Yine bu meydanda şehir turu atan küçük tren gibi vagonları olan bir turistik araç bulunmakta. Bizde bu araca binip hızlı ve önemli detayları görme, dinleme keyfine eriştik Böylece aslında yürüyerek göremeyeceğimiz bir çok yeri de görmüş olduk. Yürüyerek gezmeden önce bu turu yapmakta fayda var. Çünki hangi istikamette neler var sorularına cevap bulabiliyor ve ona göre kendi planınızı yapabiliyorsunuz. Bu tur kişi başı 6 Euro. Grup indirimleri, öğrenci indirimleri gibi bazı indirimler yine birçok yerdeki gibi mevcut. Eğer kalabalıksanız mutlaka bu indirimleri sorun.

Aslında şehir tarihsel olarakta çok önemli. Özellikle Hitler’in bile yargılandığı meşhur Nürnberg Mahkemeleri, şatolar, katedraller..2. Dünya savaşı sırasında oldukça ağır bir bombardımana maruz kalıyor ama enteresandır ki sadece ayakta Nürnberg mahkemeleri kalıyor. Sanki Nazilerin yargılanmasını istercesine. Bu sebeple şehir aslında baştan aşağı yeniden inşa edilmiş. Buraya kadar herşey normal. Ama en etkileyicisi tüm eski orjinalliği korunmuş. Duvarlar eskiden nasılsa yine aynı biçimine, pencerelerine, çatılarına iç kısımlarına kadar aynı orjinalliği korumuşlar. Bizim onların en sevdiğimiz yönü de bu zaten.

Yine ara sokaklardan birinde Albrecht Dürer’in evi de bulunmakta. Vakti olanların burayı da görmeleri gerekiyor. Yemek içmek isteyenleri meydandaki birçok cafe, restoran karşılıyor. Oldukça küçük farklı butik mağazalar var. Çok hoşumuza gitti açıkçası.

Son söz: “-Vay efendim ben nazilerden korkarım”, “-Aman ne yapacağız minicik bi şehir”, diyip bu güzel şehri hor görmeyin. Özellikle şehrin tarihi mekanları oldukça güzel. Görmeden geçmeyin. :)


Tem 1 2008

Münih

Karavanımızı part etmek o kadar kolay olmayacak sanıyoruz, çünki bu kadar şehir merkezine pek sokulmuyor bu araç sonuçta 6 ton ağırlığımız var. Şehir kenarında bir metro istasyonun kenarına park ediyoruz. Tam günlük biletlerimizi almış metroyo binecekken, bize bilet almamızda kendi kendine yardımcı olan 2 kişi geliyor aklımıza. Bunlardan şüphelenip tekrar karavanımızı başka yere park etmek için yerimizi değiştirmeye karar veriyoruz. Ne de olsa tüm eşyalarımız araç içiresinde bulunuyor. Diğer küçük şehirlerde böyle bir problem olmazken Münih, Berlin..v.b. büyük şehirlerde hırsızlık açısından dikkatli olmakta fayda var.

Şehrin başka bir köşesinden bu sefer yürüyerek meydana doğru ilerlemeye başlıyoruz. Yol oldukça büyük Leopoldstrasse. Neredeyse şehrin birçok eski mimari güzelliği buraya sıra sıra dizilmiş. Merkeze varana kadar Ludwig Maximilian Üniversitesi, St.Ludwig kilisesi, tapu dairesi gibi birçok binayı görmeniz mümkün. Şehir merkezine doğru yaklaşırken sıra sıra başlayan cafeler bize ilk sinyalleri veriyor. Kalabalık, kalabalık, kalabalık..oh be diyoruz! Hareket var burada!

Hedefimiz merkezdeki Marienplatz. Bütün binalarda oldukça heybetli ve şık gözüken heykeller var bunlar canavarları, melekleri öyle güzel tasvir etmişler ki güzellikleri karşısında etkilenmemek mümkün değil. Buram buram çilek kokusu geliyor, akşam Hırvatistan-Almanya maçı olduğundan dev dev ekranlar kuruluyor meydana. Burası bize Nişantaşı’nı hatırlattı. Bütün mağazalar şık, güzel ve dünya markaları.. İnsanlarda aynı biçimde. Şehir turu atabilmek için üstü açık otobüsle tur yapmaya karar veriyoruz. Ama bu otobüslerin kalkış durağını bilen bir tek kişi bulamadığımız gibi, otobüs şöferlerine sorduğumuzda bize sadece bön bön bakıyorlar. Ya da ileriye yürüyün gibi garip tarifler yapıyorlar. Neyse o kadar gıcık oluyoruz ki bu turu yapmaktan vazgeçiyoruz. Yiyip, içip şehir içinde yürüyüş yapıyoruz.

Bu arada aklımıza aldığımız günlük biletlerimiz geliyor. Metro ve tramvay bileti. Hemen bir tramwaya biniyoruz. En ekonomik ve en doğal şehir turumuzu yapıyoruz. Bilmediğimiz mahallelerin arasından geçiyor, tünellerden geçiyoruz. Aynı gittiğimiz rotayı yine geri gelerek aslında o süslü yapıdan biraz uzaklaşınca tüm şehrin iyi kötü yanlarını görme şansınız oluyor.

Münih Almanya’nın en kalabalık şehri ama yine de bizim Ankara’mızı bile geçemiyor. 4 milyon küsür yaşayanı var şehrin. Buraya gelmediyseniz gelin, görün, dolanın seveceğinize eminiz. Şehir merkezinde yine bir çok müze de mevcut. Biz bunlara girmedik vakit darlığından dolayı ama kültürel detayları daha iyi burulardan yakalamak mümkün.


Haz 30 2008

BMW Welt

BMW Welt

Arrrggghh!… Evet..işte bu..işte..artık kalbindeyiz.. Tasarımcı Chris Bangle’a hhiç bu kadar yakın olmamıştık. Kalbimiz pıt pıt atıyor. Her an sanki yanımızda bitiverecekmiş gibi sağa sola bakınıyoruz.

Aslında bu şehre BMW Müzesi’ni gezmek için geldik. Yani en azından yola çıkışımız öyle oldu. Orada müzesi var gidelim dedik, yola koyulduk. Navigasyonumuzda BMW Alle diye bir alan var ve başka adresi de görmüyor o sebeple bulmamız biraz karışık oldu ama siz iyisimi şehir merkezinden bir taksiyle ulaşın :)

BMW Ana Binası

Karavanımızı büyük olimpik parkın bir köşesine park ettikten sonra bir kaç kişiye sorarak yine bu parkın içinden geçerek büyük BMW kulesine doğru yaklaşıyoruz. Bu arada bu park yemyeşil ve oldukça büyük. Zamanında Münih olimpiyatları için yapılmış bir çok tesis ve sporcuların kaldığı misafirhaneler yine buralarda dizilmiş. Parkın diğer köşesinden çıkarken karşımızda devasa büyüklüğüyle BMW kulesi duruyor. “-İşte budur!” diyoruz. Anılarım aklıma geliyor hemen. Belki de şu an burada olmak vardı? Kim bilir..? Neyse en azından yıllar sonra bile burada ziyaretçi olarak bulunmakta güzel. Konuyu dağıtmadan tekrar dönüyorum hemen.. :) Dedik ya müzeyi gezeceğiz, biz ilk kapıdan giriyoruz BMW Welt kapısından. Bir fuar alanı gibi düzenlemişler. Ama o ne muazzam bir mimari, herşey şık, kötü bir estetiğe sahip hiçbir şey yok, buna tuvaletler dahil! Hayatımızda gördüğümüz en şık tuvaletleri görüyoruz. Simsiyah mekan, minimalist ve modern mimari, musluk, sabun ve el kurutma gizlenmiş. Elinizi alnaya doğru sokuyorsunuz herşey otomatik çalışıyor. Tek kelime muhteşem!

Burada bütün araçları incelemeniz mümkün, lifestyle ürünleri görmeniz ve satın almanız mümkün. Teknoloji, tasaraım ya da çevre ile ilgili bir çok stand ve simülatör bulunmakta. Oldukça keyifli vakit geçirmeniz mümkün. Üst katlarda ve zemin katta oldukça şık cafe ve restoranı bulunmakta. Fiyatlar dışarıya göre tabiki yüksek. Ama mekanlar muhteşem.

Şimdi siz müze nerede diye soruyorsunuz değil mi? Bu bizim bahtsız gezimizde müze haftaya açılacakmış. Tadilattaymış ve yepyeni görünümüyle çok güzel olacakmış. Biz buradan yutkunarak çıkıyoruz. Artık birdaha ne zaman yolumuz düşerse o zaman müzeyi gezeriz diyoruz. Arkamıza baka baka tekrar karavanımıza dönüyoruz. Bahsettiğimiz BMW Welt’i gezmek ücretsiz. Bilginize.


Haz 30 2008

Konstanz

Konstanz Sehir Meydani

Artık Almanya’nın en alt sınırındayız. Daha ötesi yok. Meersburg’da kalenin surlarında yüksekteyken bu yakaya bakıp “-işte şurada Konstanz Üniversitesi” diye göstermişlerdi. Zaten heryerde gençler var. Bu oldukça hoş bir durum çünki yaşlanan Alman nüfusu gençleri görmemizi engelliyor. Birçok şehirde yer yer azalan genç nüfus burada çoğunluğu ele geçirmiş durumda. :)

Meersburg’dan kalkan motorlar ile Konstanz’a gelmeniz yaklaşık 30 dk gibi kısa bir süre alıyor. İskeleye vardığımızda şehir diğer Alman şehirleri gibi “Eski şehir/Yeni Şehir” diye ayrılmış. Bu eski şehir denilen kısımlarda daha tarihsel ve nostaljik dokuyu görebilirken diğer yeni şehrin modern ve beton kalıplardan oluştuğunu görmeniz mümkün. Bu yüzden aslında müzeler veya değişik mimari örnekler hariç Almanya’da yeni şehir kısımlarını gezmenizin pek bir anlamı kalmıyor.

Daha iskeleden yürürken kapanan hava bizim güzel gökyüzünü artık gri olarak görmemizi sağlıyor. Zaten açan güneş sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor burada. 100-150m ileride meydana geliyoruz. Sağlı sollu bir çok cafe bulunmakta. Burası aynı zamanda şehrin meydanı. Çok büyük bir şehir değil zaten. Meydanı dikine kesen oldukça uzun alışveriş yapabileceğiniz yine bu meydanın devamı olan sokak mevcut. Bu ara sokaklarda bile bir çok cafe görüyoruz. Her biri birbirinden o kadar ayrışmışki renkleri, logoları, konseptleri çok hoşumuza gitti. Bir dikkatimizi çeken diğer konu da bazı binaların çok güzel ve detaylı biçimde resimler ile boydan boya boyanması. Resimlerde hiçbir detayı da atlamamışlar, gerçekten hepsi oldukça sanatsal ve çok hoş gözüküyorlar.

Meydandan sola doğru sokağa devam ederseniz 15dk. sonra İsviçre sınırına varıyorsunuz. Bizde sınırı görmek için oraya kadar gidiyoruz. Herkes elini kolunu sallaya sallaya giriyor, aynı şekilde arabalar da öyle. Ama arada şüphelendiklerei bir durum olursa kimliklerinizi ya da aracınızı arayıp, bakıyorlar. Bu aynı şekilde Almanya girişi içinde geçerli. Burada canımızı çeken en güzel şey ise “Döner” oldu. Şimdi “oraya kadar gidipte dönerden başka birşey bulamadınız mı?” dediğinizi duyar gibiyiz. Ama, yuvarlak kapalı pide içine döneri kestikten sonra, sarımsaklı yoğurtlu bir sos ile karıştırıp, içine bol bol yeşillikler konan bir sandviç gibi kocaman bir döner yiyorsunuz. Açıkçası bu konuda, kömürde pişmiş Ankara dönerine rakip tanımayan ben, eşimin tercihi olan Almanyadaki Döneri’de oldukça lezzetli, hatta muhteşem buldum. Mutlaka deneyin. Hatta bu satırları yazarken bile ağzım sulandı. :) Zaten yediğimiz dönerci de Almanya’nın en lezzetli dönercisi seçilmiş. Kendilerini yine buradan kutluyoruz.

Akşam üzeri yine kaldığımız Meersburg’a doğru motorların kalktığı limana doğru yürümeye başlıyoruz. Bunların belirli saatleri var ama ortalama 45dk.da bir, kalktığını söyleyebiliriz. Kişi başı fiyatları da gidiş dönüş 11 euro civarında. Buraya kadar gelmişken, şehir turunu ve mutlaka ama mutlaka en lezzetli döneri tatmanızı şiddetle tavsiye ediyoruz.

Haz 22 2008

Meersburg

Bir sonraki hedefimiz Meersburg. Biraz otoban biraz köy yolları derken oldukça neşeli bir yolculuk yapıyoruz. Gözümüz sürekli dışarıda nereye bakacağımızı şaşırıyoruz. Karavanımızla virajlı dağ yollarından ilerlerken birden karşımıza Bodensee çıkıyor. Almanya-İsviçre-Avusturya sınırının tam çatal oluşturduğu bir noktada kocaman bir göl.

”-Vaayy”, ”-Süpermişş”, ”-Öff manzaraya bak”, sözcükleri bir anda karavanı dolduruyor. Hakikaten de göl/deniz bir şehrin manzarasını havasını ne kadar da değiştiriyor. Oldukça küçük bir şehir burası, hatta yarım saatte içinde araba ile tur atıp bitirebileceğiniz bir yer. Fakat o kadar nostalji ve tarih kokuyor ki, tüm evler birbirinden güzel. Hepsi bakımlı. Kardeşim bir evde kötü olsun bari de ”-Bak bunlarda da kötü ev varmış” diyelim. Hemen aracımızı şehre biraz tepeden bakan bir noktadaki karavan park alanına çekiyoruz. Yürüye yürüye şehrin meydanına kadar geliyoruz. Sürekli deklanşöre basmaktan neyi çekeceğimizi şaşırıyoruz. 

Bu arada aşağı yukarı tüm gezdiğimiz yerlerde standlarda çilek satılıyor. 3 farklı boyda, kaseler içerisinde bulunuyor ve hemen alıp elinizle yiyorsunuz. Mutlaka yiyin, süper lezzetli ve kesinlikle tatlı! Bununda oluru 1.60 Euro. Mekanlar turistleştikçe 2.5 Euro’ya kadar fırladığını gördük. Şehirde gezilecek birçok nokta mevcut. Turizm bürosundan alacağınız broşürler size oldukça yardımcı oluyor, bunu mutlaka alın. Meersburg Kalesi, Şehir müzesi, Yeni Saray, Şarap Müzesi,Zeplin müzesi en çok rağbet görenleri. Zaten şehirde kaldığımız ilk gün tepemizde sürekli bir Zeplin tur attı. Burada bulacağınız bütün dükkanlar ya hediyelik eşya satan bir yer ya da cafe.

Sahile indiğinizde tüm sahil şeridi boyunca yine muhteşem göl ve ada manzaralı cafeler bulunuyor. Defalarca tur attık, her sokağı tek tek dolaştık. Keyif alıyorsunuz dolaşırken ve kendinize nasıl bu kadar orjinal ve temiz kalmayı başarabiliyorlar diye soruyorsunuz. Yani adamlar şehri sahile paralel değil dikine büyütmüşler ve kimsede ben apartman dikmek istiyorum, buraya otel dikmek istiyorum dememiş.! Off of.. Neyse konumuza dönelim tekrar. Sahil kenarında en uç kısımda Konstanz şehrine motorlar çalışıyor. Yaklaşık her 1 satte bir kalkıyor. Burayı özellikle romantik ve sakin bir tatili tercih edeceklere öneriyoruz. Herkes bisiklet kullanıyor. Sanki bebeğini alan gelmiş. Etraf bisikletli aileler kaynıyor. Burada tek sevmediğimiz hiçkimsenin bir ürün alırken sizinle pazarlık yapmaması ve burnundan kıl aldırmaması. İndirim yapın dediğinizde size sanki onlara küfretmişsiniz gibi bakıyorlar ve oldukça sinirli konuşmaya başlıyorlar. Fiyatlara bu yüzden almadan önce bir kaç yerden bakmakta fayda var.

 

Biz burada Meersburg Şatosu’nu gezdik. 7.yy. da yapılan bu kale tam bir ortaçağ kalesi ve aynen korunuyor bizden de alkışı hakediyor. İçeri giriş 4 kişi için 34 Euro. Ayrıca her yarım satte bir bir görevli kalenin normalde giremediğiniz değişik yerlerine de götürüyor ve anlatıyor. Kale içerisinde ayrıca cafe ve restorant mevcut. Dileyenler burada da güzel manzara eşliğinde lezzetli bir yemek yiyebilirler. Unutmadan kalenin kulesini Nisan ayından Ekim ayına kadar gezebiliyorsunuz. Diğer zamanlarda kapalı tutuluyor. Şehrin her noktasında birçok otel motel bulunmakta. İki kişilik oda fiyatları ortalama 60-80 euro civarında kahvaltı dahil. Yine bu broşürleri Turizm bürosundan alabilirsiniz.