Lezzet Turu 1.Bölüm ‘Gaziantep, Kilis’

Rota

Havalar güzelleşiyor. Uzunca bir süredir de hareket etmemiştik. Kuşlar cıvıldamaya başladıkça bizim de içimiz kıpırdanıyor. Perşembe, Cuma ve Pazartesi gününü de izin alarak 5 günlük bir rota arıyoruz kendimize.

Bir an, yıllardır gitmek isteyip de gidemediğimiz Gaziantep geliyor aklımıza. Nedense kendi memleketimize bir türlü vakit ayıramadık. Bu 5 gün için karşımıza Gaziantep, Kilis (Memleketimiz :) ), Şanlıurfa, Mardin çıkıyor. Bu gezi aslında büyük oranda yeme içme gezisi olacağını daha en başında belli ediyor. Zaten ağız tadımız da yerinde, bir de bunları anlattık mı demeyin keyfimize..

Uçak biletlerini THY üzerinden alıyoruz. National araç kiralamadan THY kampanyası ile dizel Renault Fluence kiralıyoruz, burada size önerimiz kesinlikle çevre gezileri de yapacaksanız dizel araç kiralayın. Biz bu 5 gün içerisinde 1300 km yol yaptık. Şehir içerisinde, merkezi sayılabilecek bir konumda olan Dedeman Park otel’de ise konaklamamızı yapmak üzere ayarlamalarımızı yaptık. Otelin çalışanları çok güleryüzlü ve problem çözücü olmasına rağmen fiyat kalite dengesi genel olarak vasatın üzerini aşamıyor.

DSC_0007

DSC_0003

Sabah uçaktan inip otelimize ulaşmamız 10.30 oluyor. Kahvaltımızı otelde yapıp biraz dinlendikten sonra vakit kaybetmeden Gaziantep’i gezmeye başlıyoruz. Küçük oğlumuz artık sıkıldığından enerjisini atması gerekiyor bu sebeple ilk seçimimiz Gaziantep Hayvanat Bahçesi. Kilis yolu üzerinde. Navigasyon ile gayet rahat buluyoruz. Giriş, tam 4 TL, öğrenci 2 TL. Devasa bir arazi üzerine kurulu. İçerisinde yok yok. Arslanlar, çeşit çeşit kaplanlar, develer, tilkiler, yüzlerce çeşit balıklar, sürüngenler..v.s.. İçeride tur yapan tren var. Ücreti karşılığında biniyorsunuz ve içeride tur atıyorsunuz. Bizim bulunduğumuz sürede kalabalık olmadığından henüz çalışmaya başlamamıştı.

Türkiye’de gördüğümüz en büyük hayvanat bahçesi. Hayvanlar adına çok sevindik öncelikle. Hepsi kendileri için ayrılan alanlarda rahatça koşup oynuyor. Medeni. Gaziantep’e çok yakışmış. İçeride ayrıca bir de kitapçık veriyorlar tanıtıcı. Buradan çıkmamız yaklaşık 1.5 saatimizi alıyor, hızlı olmamıza ragmen.. Bu işte en mutlu kişi Can bey :)

Bir sonraki durağımızı konuşurken, aslında programımızda başka bir gün olmasına rağmen, yolun yarısını geldik diyerek Kilis’e gitmeye karar veriyoruz.

DSC_0040

Bu gezide babamızın ve annemizin bize eşlik etmesini özellikle rica ettik.. Onlar da bizleri kırmadılar sağolsunlar. Neticede babamız bütün bölgeyi tarihiyle, kültürüyle, yemekleriyle biliyor, tanıyor.. Çok heyecanlıyız. 12-13 senedir memleketimiz Kilis’e gitmemişiz. Neler değişti, nasıl gelişti bilmiyoruz. Çocukluğumuzdaki anıları anlata anlata ilerliyoruz. Yolculuk çok keyifli geçiyor. Gaziantep-Kilis arası yaklaşık 45 dakika sürüyor.

DSC_0027

DSC_0032

KİLİS

Küçüklüğümüzdeki Kilis’i anlatalım hayal etmeniz için, çünkü birazdan 20 yıllık bir karşılaştırma yapacağız;

‘Dedemizin evi, eski tip mimariye sahip orjinal bir evdi. Şehrin tarihi dokusunun korunduğu merkezde tarihi Tekke Camii ile yine tarihi Ulu Camii arasındaydı. Bütün evler birbirine neredeyse bir el ile değebileceğiniz mesafedeydi. Evlerin hanımları pencerelerinden karşılıklı birbiri ile konuşabilirdi.

Alt katta hayvanların bağlandığı (ahır değil) ve soğuk hava deposu olarak kullanılan yer, üst katta ise ortası havışlı (ortada avlu, etrafında odalar olan mimari) odaları bulunmaktaydı. Sokaklar oldukça dar (bir araba zor geçiyor, genelde at arabaları düşünülerek tasarlanmış) ve tarihi eski tip parke taşlardan oluşuyordu.

DSC_0030

DSC_0058

Bakkalı, berberi kim kimin misafiri herkesi bilir tanırdı. Bol bol motorsiklet gürültü içerisinde dolanırdı. Evin damına çıktığımızda Suriye sınırının ışıklarını görürdük. Kebaplar ya da tepsi yemekleri evde hazırlanır, mahalledeki fırına yollanır orada pişirilirdi. Yoldan geçen bir at arabasına çocukken rahatça atlayıp istediğiniz yerde inebilme özgürlüğünüz vardı. Kalabalık değildi, tüm şehir birbirini tanırdı..’

Gelelim 2014’e. Şehre girmeden, Kilis tabelasında hatıra fotoğrafımızı çekilip meraklı gözler ile merkeze doğru ilerliyoruz. Şehir çok büyümüş. Eskiden bağ bahçe olan, boş arazi olan yerler şimdi apartmanlara dönüşmüş.

İlk dikkatimizi çeken şey, her yer toz. Resmen toz tabakası oluşmuş şehirde. Trafik kaos. Türk plakalı araba neredeyse yok gibi. Biraz ilerledikçe yerlere atılmış çöpler ve pislik içerisindeki sokaklarla karşılaşıyoruz. Yok yok bizim bıraktığımız Kilis öyle değildi. Hırsızlık bile olmazdı, dilenci göremezdiniz sokaklarda.

DSC_0019
DSC_0018

Önce karnımızı doyurmak için ŞIK KASAP’a (Tel: 813 18 04) gidiyoruz. Burası bildiğiniz kasap. Sahibi Ökkeş Demircan tüm ustalığıyla bize Kilis kebabı yapıyor. Fırına gönderiyor. 5 dakika sonra tepsiler ile kebaplarımız geliyor. Yanında gelen ekmekler (küçük tırnak pideler burada ekmek diye adlandırılıyor) inanılmaz. Sadece oturup bunları yiyebilirsiniz. Sıcacık. Şu an bu satırları yazarken bile aklımıza geldikçe ağzımız sulanıyor. Biz kebabı ellerimizle yerken Ökkeş bey bize bir de Kilis lahmacunu yapıyor. Lahmacun ince, çıtır ve bol soğanlı. Gaziantep’te ise soğan yerine sarımsakla yapılıyor. Bu nefis lezzetleri midemize indiriyoruz. Bir yandan da sohbet ediyoruz. Çok sıkılmışlar Suriyeli’lerden. Kilis nüfusunun iki katı Suriyeli var şu anda diyor.

Merkezde belediye önünde kapalı otoparka 1 TL karşılığında süresiz olarak aracımızı park ediyoruz. İkinci durağımız Tekke Camii. 16.yy’da yapılan camii etrafında külliyeleri de barındırıyor. Kimin yaptığı bilinmemekle birlikte Halep’teki Mimar Sinan’ın yaptığı Hüsreviye Camii’ne benzediği için onun yaptığı tahmin ediliyor.

DSC_0042

Camii’nin avlusunda sol tarafta küçük ama tarihi mezarlıklar bulunuyordu. Onu da betonla kapatmışlar hangi akıla hizmet bilemiyoruz? Hemen onun da yanında arkadaki mahalleye geçişte kullanılan tünel gibi yoldan geçiyoruz. 3 yaşındaki oğlumuz Can ilk defa böyle bir yol ile karşılaştığından çok seviyor ve bu sokaklara gizli tüneller adını takıyor. Mahallemize girdiğimizde eski komşularımızın evlerinin artık birer terk edilmiş evlere dönüştüğünü içimiz burkularak görüyoruz. Genç nüfus daha büyük kentlere gidiyor, yaşlanan nüfusun vefatıyla beraber artık bu evlerle ilgilenen kimse kalmıyor. Tıpkı diğer Anadolu şehirlerimizde olduğu gibi..

DSC_0061

Sokaklarda yürüyoruz, babam tanıdıkları ve eski arkadaşlarını gördükçe onlarla sohpet ediyor. Biz ise yürüyemedik. Sağımızda dilenci, solumuzda para isteyen çocuklar. Hepsi Suriyeli. Küçük bir Suriye olmuş burası. Savaştan kaçan herkes buralarda. Gelirken pisliklerini, kuralsızlıklarını, dağınıklıklarını da getirmişler beraberlerinde. Sokaklar maalesef çok kötü durumda.

Babamızın dedesinin evini görmek için kapıyı çalıyoruz. Kapıyı Suriyeli bir bey açıyor. Kem küm derken, biraz Türkçe bilgisiyle bizi hemen anlıyor ve evine çağırıyor. Evde bir koşuşturma başlıyor. 10 çocuğu var. Hepsi de tek bir eşten :) tebrik ettik.. Evde eşyaları bile yok. Odalarda minderler var bir de yemek için kap kaçak. Evin tüm eşyası bu. Evin reisi olan amca arada iş buldukça çalışıyormuş. ‘-Ne iş bulursam gidiyorum’ diyor. Bazen 2 gün çalışıp 5 gün yatıyoruz bazen tam tersi oluyor diyor.

Adama rica ediyoruz karşı sokaktaki dedemizin evimizi görebilmek için (içerisinde kiracı var Suriyeli bir aile). Bize tercümanlık yapar mısın diyoruz. Çekiniyor. Bize kapıyı çalıp gidiyor. Kapıyı bir Suriyeli genç açıyor. Mümkün değil anlaşamıyoruz. O bize biz ona bakıyoruz. Sadece Arapça anlıyorlar. Konu uzayınca kapıda yukarıdan bir büyük kardeşi geliyor Türkçeyi azıcık anlıyor. Derdimizi söylüyoruz eve bakıp çıkacağımızı anlatıyoruz. Anlamasa da yukarıya alıyor bizi. Orada da bir odada ailece 15 kişi yemek yerken bizi görünce kalkıyorlar. Biz de ayıp oldu diye düşünüp rahatsızlık vermemek için evimizin resmini bile çekemeden biraz bakınıp hüzünle oradan ayrılıyoruz.

DSC_0044

Tarihi sokaklarda geçmişin izlerini sürüyoruz. Arka sokaktaki Tarihi Ulu Camii’yi ziyaret ediyoruz. Bu camiinin tamir kitabesinde 1338 yılında tamir gördüğü anlatılıyor. Yapım tarihi bilinmediğinden çok daha eski olduğu, hatta Osmanlı döneminden önce Memluklulular devrine ait olduğuda söylenenler arasında. Biz ise restorasyon çalışmalarından dolayı kabasını görüp oradan ayrılıyoruz.

DSC_0054

Eski sokaklardan, Can’ın tabiriyle gizli tünellerden :) geçe geçe şehir turumuzu merkeze doğru çeviriyoruz. Bu sokakları birbirine bağlayan tünellerin bir kısımının şehir planlaması yapılırken yıkıldığını öğreniyoruz. Umarız kalan bu son tarihi sokaklar korunur. Yoksa şehirlerimizi gezmek için hiç bir özellik kalmayacak Anadolu’da.. Turistler, yabancılar, şehirleri ve kültürleri tanımak isteyen gezginler işte bunun için geliyor apartman görmek için değil! Neyse.. Tarihi Paşa Hamamı’na geliyoruz. Artık işlemediğinden orası da kapalı. Dışarıdan bakınıyoruz.

DSC_0063

DSC_0062

Ana cadde üzerinde Hacı Fadıloğulları’ndan Cennet Çamuru siparişi veriyoruz. Babamların döneminde ise bu tatlıya kırık kadayıf denirmiş. Üstüne bir de Kilis katmeri yiyoruz. Cennet çamuru biraz ağır geldi ama tatlıların ikisi de lezzetli ve güzel.

Suriye sınırına gidiyoruz. Sınıra gidene kadar yol boyunca kenarda tırların oluşturduğu kilometrelerce kuyruk gözümüze çarpıyor. Sınır kapısının hemen yanında Suriyelilerin kaldığı bir kamp yapılmış. Dev gibi ve oldukça kalabalık. Akşam kampa giriş saati olduğundan otobüsler ile akın akın Suriyeliler gelince biz de ayrıldık oradan.

DSC_0064

Kilis’in kaderi il olduğunda değişti aslında. Herşey daha iyiye gidecekken daha kötüye gitti yıllar içerisinde. Kendi kendine yeten zeytinleriyle, bağlarıyla dolu bir kent iken, il olunca çevreden göçler aldı. Bu beraberinde plansız büyüme, hırsızlık, evsizler gibi sorunlar getirdi. Üstüne bir de Suriye savaşı.. Şehrin bakımsız ve pis oluşu da kent yöneticilerinin beceriksizliği olsa gerek. Bütün bunlar birleştiğinde gözleriniz dolu dolu geçmişi arıyorsunuz.

Akşam Polisevi’nin olduğu tepeye çıkıp Kilis’e bir de gece manzarasıyla bakıyoruz ve ardından Gaziantep’e otelimize dönüyoruz.

Belki şimdi değil ama günün birinde, işinizi bitirip hemen Gaziantep’e dönmeyeceğiniz, keyifle dolaşabileceğiniz bir yer haline gelecek eminiz.. Yinede çok daha fazla detay için: kiliskulturturizm