Kapadokya Gezisi -2: Göreme, Uçhisar, Kaymaklı Yeraltı Şehri, Ihlara Vadisi
Yazımızın ilk kısmını okumak isteyenler buraya tıklayabilir.
GÖREME
Tekrar yola koyuluyoruz, bu sefer hedefimiz Göreme Açıkhava Müzesi. Müze girişi ve otoparkı oldukça kalabalık. Turist otobüsleri, turistler, gelen giden.. Aman Allah.. Müze giriş kuyruğu neredeyse 100-150 kişi var. Turistlerin %90’ı Japon. Ellerinde kamerlarla tatlı tatlı bakınıyorlar. Müze girişinde gruplara takılmadan içeri giriyoruz.
Hıristiyanlar için oldukça önemli bir merkez olduğundan 12 ay boyunca turistleri görmeniz mümkün. Tarihte ise Hıristiyanların dev bir sığınma merkezi haline gelmiş. Bu yüzden yer üstü kaya şehirleri kadar yeraltı şehirlerini de yapmışlar. Bütün kaya evleri zaten birbirine benziyor bir süre sonra. Kiliseler, işlemeleri, evler, banyolar, havalandırmalar, tuvaletler.. O dönem için oldukça zor işleri başarmışlar gerçekten.
Çoğu odaya girerken dizlerinizi kırıp giriyorsunuz. Kapıları küçücük. Burada yaşadığınızı varsayarsanız sürekli yapmak hem can sıkıcı hem zor. Ancak kayaların içerisine oyulmuş olan kiliseler resmen sanat eseri. Hakikaten zor iş.. Biraz da çevre gezisi ile bir kaç saatimizi ayırmamız yeterli oluyor. Ama çocuklar için eğlenceli ve değişik mekanlar, onlar da sıkılmadan bizlerle gezdiler. Bu arada etrafta at ya da deveye binerek turistik küçük geziler yapmanız mümkün. Tekrar yola koyuluyoruz ve az ilerideki Uçhisar kalesine doğru hareket ediyoruz.
Burası bölgenin en yüksek noktası. Uçhisar kalesi eteklerinde yaşayan halk bir süre sonra nüfus artışı ve erosion nedeniyle buraları terk etmek zorunda kalmış. Kalenin zirvesi turistik açıdan da tüm bölgeyi panoramik görmek için önemli bir nokta. Zaten bir çok gün batımı fotoğraflarında burayı görebilirsiniz. :) Ürgüp, Ortahisar ve Uçhisar gibi kalesi olan yerleşimlerde savunma için yeraltı gizli tünellerden bahsediliyor ancak bu tünellerin bir kısmı çökük olduğundan hala nerelerde ne var bilinmiyor. Çok esrarlı, insan heyecanlanıyor.. :)
Biz çocuklarla yukarıya kadar çıktık. Merdivenlere bir de kucakta çocuk eklenince biraz yorucu oluyor. Merdivenler dar, küçük ve sert dönemeçli olabiliyor. Biraz dikkat etmekte fayda var. Çıktığınızda manzara tüm güzelliği ile karşınızda. Kesinlikle tüm yorgunluğunuza değiyor. Aslında zirveden bakınca daha iyi anlaşılıyor, tüm bölge bir üçgen gibi. Önemli noktalar birbirine yakın yakın.
Kalenin kapısında çıkışta kuruyemiş tezgahından bol bol kuruyemiş alıyoruz. Çok lezzetli ve taze gözüküyor. Hakikatende öyleymiş. Aslında marketlerde ya da dışarıdan aynı rakama alıyorsak bu tezgahları tercih ediyoruz çoğu zaman. Böylece zincir marketler kazanacağına yöre halkına gidiyor para. Tabi artık yorulduk. Bütün gün sürekli yer değiştirmek, in bin yapmak yordu bizleri.
Ürgüp merkeze gidiyoruz, artık akşam üzeri oluyor. Dinlenmek için ortadaki çay bahçesinde oturuyoruz. Biraz zaman geçirdikten sonra yemek yemek üzere oradan ayrılıyoruz. Çok nitelikli bir yer keşfedemediğimiz için en kalabalık yerine gidip kiremitte köfte, kiremitte et gibi bir iki farklı lezzet deniyoruz. Şimdi otele gidip dinlenme zamanı. Yarın farklı planlarımız var.
KAYMAKLI
Sabah ilk işimiz Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne gitmek. Kaymaklı’ya geldiğimizde girişte yine kalabalık turist gruplarını ve araç kalabalığını görünce biraz arka sokaklara doğru aracımızı park ediyoruz. Giriş kapısına yaklaşırken yine sağlı solu turistik eşya satan yerler var. Bunların haricinde oturup bir şeyler içebileceğiniz küçük dükkanlar da mevcut.
Yeraltı şehrine girmek için kuyruğa girdik. Aslında burada ilk uyarıyı yapmak gerekiyor. Eğer kapalı alan fobiniz, astım gibi solunum yolu rahatızlıklarınız varsa girmemmenizi tavsiye ediyoruz. Sürekli dar ve küçük alanlarda hareket ederek, başınızı eğerek hareket ediyorsunuz. İçerisi, turistlerden dolayı çok kalabalık olunca, havasız ve sıcak oluyor. Şimdi bu uyarılardan sonra anlatmaya başlayalım;
Herşeyden önce insanların buralarda hayatlarını geçirdiklerini düşününce çok farklı hissediyorsunuz. Herşey düşünülmüş. Dev havalandırma kanalları bile yapılmış. Pencere boşlukları var. Bu boşluklardan tünelin dibini görmeniz bile imkansız. Hayretler içerisinde ağzımız açık dolanıyoruz. Bu arada zaman zaman dizlerimizin üzerinde, kucakta çocuklarla, odalara da girmek durumunda kaldık.
Zaman zaman tavan o kadar basık düşünün..İçerisi labirent gibi. Zaten okları takip ederek dolanıyoruz. Kendi başınıza dolanmaya kalkmayın. :) Çocuklar bir süre sonra rahatsız oldular kalabalık ve sıcaktan. Aslında iki gündür sürekli kayaya oyulmuş yapılar görmek bir süre sonra ‘her yer aynı’ hissine sebep oluyor. Biz de sıkılmadık değil. Bu yüzden ikinci yeraltı gezimizi iptal etmeye karar verdik. Ama mutlaka bir yeraltı şehri görün ve tecrübe edinin.
Dışarıya çıktığımızda derin bir oh çekiyor ve ciğerlerimizi oksijenle dolduruyoruz. :)
IHLARA VADİSİ
Şimdi Kaymaklı’dan biraz yolumuz var. Aracımıza binip Ihlara Vadisi’ne doğru yola koyuluyoruz. Yaklaşık 65 km neredeyse 1 saat kadar sürüyor. Yol boyunca Türkiye’nin en büyük patates tarlalarını görüyoruz. Dağlara oyularak yapılmış tahıl ambalarlarını görüyoruz. Her birinin dev kapıları var. İçeride serin serin, Türkiye’nin herhangi bir yerine gideceği günü, bekleyen ürünler..
Ihlara vadisine geldiğinizde aracınızı yukarıda belediyenin otoparkına bırakıyorsunuz. Ondan sonra ise sürekli yürüyorsunuz. Vadide çay içmek isterseniz 1 saat yürümeniz gerekiyor. Yola çıkmadan önce su gibi önemli şeyleri yanınıza alın, vadinin sonuna kadar etrafta alabileceğiniz bir yer yok. Müzekartlarımız ile giriş yapıyoruz. Sonrası (400’den sonra saymayı bıraktık) sürekli merdiven. Bu kısım çocuklu aileler için oldukça yorucu. :) Vadinin yukarısı ne kadar kuraksa, içi o kadar güzel şırıl şırıl akan Melendiz Çayı ve yeşillik ile dolu. Hakikaten cennet dedikleri bu olsa gerek.
Aşağıya indiğinizde sağa ve sola tabelalar karşılıyor, görmek istediğiniz yönü seçip ilerleyebilirsiniz. Biz sola doğru çay bahçesine ilerlemeye karar verdik. Vadi içerisinde “Kemer Kilisesi, Eğritaş Kilisesi, Karanlık Kale Kilisesi, Yılanlı Kilisesi, Eski Baca Kilisesi, Karagedik Kilisesi, Ala Kilise, Kale Kilisesi, Pürenli Kilise, Kokar Kilise, Sümbüllü Kilise” gibi bir çok kilise var. Kanyon boyunca kaya yamaçlarına oyulmuş bir çok barınak mezar ve biraz evvel saydığımız kiliseler var. Hepsine bakmak isterseniz bütün gününüzü buraya ayırmanız gerekiyor. Çünkü vadinin toplam uzunluğu da 14 km. Bunun hepsini yürümek kolay değil.
Kanyon içerisinde yürürken suyun serinliği içinizi ferahlatıyor. Ağaçların da gölge yollar yapması yürüyüşlerinizi keyifli hale getiriyor. Burası dünyadaki en büyük ikinci kanyon olarak geçiyor ama içerisinde insan yaşayan kanyon dendiğinde dünyadaki en büyük kanyon ünvanını alıyor.
Yaklaşık 2.5 km yürüdükten sonra çay bahçesine ulaşıyoruz. İşletme biraz zayıf olduğundan 5 kişi aynı anda sipariş verince ortalık karışıyor. Bu yüzden tüm siparişlerinizin bizzat başında durarak takibini yapmanızda fayda var. Yoksa çıkan gözlemeleri alan gidiyor. :) Ama mekan güzel. Yorulmuşuz ve burada biraz vakit geçiriyoruz. Çocuklar da koşup oynuyor. Artık dönüş yolu zamanı yavaş yavaş hareket ediyoruz ve yolumuzun üzerindeki Ağaçaltı Kilisesi’ni geziyoruz.
Dönüş yolunda bize tarif edilen bir yoldan gitmeye karar veriyoruz. Mustafapaşa’ya giden bu yol aslında bir süre sonra dağ yolu toprak yol gibi değişik bir yol oldu. Etraf ıssız bucaksız. Biz de sürekli doğru mu yanlış mı diye kafamızda sorularla ilerledik ama kendimizi bir anda otelin önünde bulduk. Her zaman kullandığımız yolun tam tersi istikametiymiş meğer. :)
Yarın sabah dönüş için erkenden yola koyulacağız. Bu yüzden otelimizde dinleniyoruz. Akşam otelde koyu bir sohbetin ardından yine gece yola koyuluyoruz. Kapadokya gezimiz aslında çok güzel ve keyifli geçti. Ancak bir süre sonra sürekli kaya evlerini gezmek hislerinizi köreltiyor. Hep aynı yerleri geziyormuşsunuz gibi bir izlenim bırakıyor. Bunun için farklı örnekleri gezmekte fayda var. Mesela herhangi bir yeraltı şehri, Uçhisar Kalesi gibi.. Bu yüzden bizce burası için 4 günlük bir seyahat yeterli. Haydi bakalım, bekle bizi İstanbul yine geliyoruz..