May 24 2009

Buram buram tarih kokan kent: ‘Safranbolu-2’

dsc_0352

safranbolu_panorama2

Yürürken ilk müze evimizi gezmeye karar veriyoruz. ‘Kileciler Konağı’. Tarihi bir konak. Mimari olarak sizi etkileyebilecek yeterliliğe sahip muhteşem görünümlü. 1999 yılında restore edilerek müze ev haline getirilmiş. Öğretmen ve öğrenci 1.5 TL, tam 2.5 TL ücret veriyoruz. Mimariyi daha iyi görmek ve anlamak bakımından Safranbolu’da en azından bir kaç konak gezmenizi öneriyoruz. Çıktığımızda bizi Osmanlı İmparatorluğu forsu kabartmalı tarihi çeşme karşılıyor. Bu küçücük şehirde tarihi olarak 40’ı aşkın çeşme var. Hatta bir konakta saatli çeşme olarak anılan oldukça güzel bir eser var. Her iki üst kısmında Osmanlıca saat motifi var. Bu saat 13.32’de durmuş olarak resmedilmiş. Yani aslında yapım yılına 1332’ye gönderme yapıyor. Tüylerimiz yine diken diken oluyor bu zeka ve incelikleri görünce. Neyse Kileciler Konağından çıktığımızda Manifaturacılar sokağından geçiyoruz. Burada sağlı sollu birçok hediyelik eşya satan yer bulunmakta. Sondaki bir dükkanda sokakta oturdukları yerde dolma saran bayanları görüyoruz. Bu enfes görünümlü yaprak sarmalarının boyutunu gördüğümüzde gözlerimizi tekrar tekrar onlara baktan alamıyoruz. Herbiri neredeyse küçük serçe parmağınızın yarısı kadar büyüklükte. Şehir merkezine doğru ilerlerken eskici dükkanına rastlıyoruz. Vitrininde neredeyse 40-50 yıllık sigara paketleri. Hemen ambalajlarına vurulup alıyoruz.

dsc_0151

dsc_00451

Artık konağımıza dönelim derken eski bir hamamın önünden geçiyoruz. Hava kararmak üzere olduğu için ilk başta tereddüt ediyoruz içeri girmeye. Sonra merakımıza yenik düşüp yüzyıllarca su fokurdatmış ancak artık faal durumda olmayıp müze gibi kullanılan Tarihi Şifa Hamamı‘na giriyoruz. Sahibi Mehmet Çetinkaya bize oda oda anlatıyor. Tarihinden bahsediyor. Eski ile yeniyi karşılaştırıyor. Tam bir tarih kitabı. Neden yanımızda bir ses kayıt cihazı yok diye düşünüyoruz. Anlattıkları muhteşem. Terlemenin bile bile adabı olduğunu anlatıyor. Nasıl terlemeliyiz bize teknik olarak bahsediyor. Duvarlarda yüzlerce yıllık hayvan kıllarından yapılan sıvalar duruyor. Bu sıvalarda aynı zamanda yumurta akı kullanılmış. İnanılır gibi değil. Gözünüzle görmeniz ve hissetmeniz lazım. 1.5 TL ödeyip hamamdan çıkarken sokağın ortasında üç delikli taş görüyoruz. Hemen Mehmet bey anlatmaya başlıyor bizim şaşkınlığımızı görüp: ‘-Bu taşlardan eskiden çok vardı. Hepsini çaldılar. Bu yağmur yağdığı zaman suların şehrin atık kanallarına gitmesini sağlayan taştır. Bu sayede ne kadar yağmur yağarsa yağsın kesinlikle ne taşkın olur ne de sokaklar sular içerisinde kalır’

dsc_0069

dsc_0102

Akşam yemeğimizi yöresel lezzetlerden oluşan bir menü ile yapmak istiyoruz. Ancak bu tüm gezimiz boyunca maalesef bizi en üzen nokta oluyor. Hiçbir lokantada yöresel özel bir tad bulamıyoruz. En son gittiğimiz bir çok dergide de çıkan Kazanocağı ev yemekleri lokantasında menüde istediklerimizin birçoğunun ya olmadığını, ya kalmadığını öğrendik ve son çare mercimek çorbası içtik. Aslında şehir  oldukça güzel ve enteresan lezzetlerle dolu. Bu yemeklerden ancak ikinci gün sonunda ‘Peruhi’ (Yoğurlu mantı. Muska biçiminde kesiliyor.) yiyerek merakımızı azaltmaya çalışıyoruz. Halbuki bu gibi yerlerde yöresel lezzetler fark yaratmak için en uygun ortam. Bize heryerde gözleme sunuyorlar ancak gözlemeyi iyi kötü birçok yerde bulmanız mümkün. Biz ‘Çılbır’ yemek istiyoruz Safranbolu’da, ‘Borana’ yemek istiyoruz, ‘Bandırma’ yemek istiyoruz..

Peruhi

dsc_0120

İkinci gün gezimize sabah ‘Cinci Han’ ile başlıyoruz. Burası şu anda konak olarak kullanılmakta ancak girip gezmek isteyenler 1TL karşılığında gezip fotoğraf çekebilir. Güzel bir mimari, en üst kısmına çıkıp şehre bakmayı unutmayın. Buradan ayrılırken biraz ileride Köprülü Mehmet Paşa Camii’ni görüp inceliyoruz. Bahçesinde aynı zamanda yüzlerce yıllık güneş saati bulunuyor. Hala saati öğrenmeniz mümkün :). Meydanda Batuta Turizm’in Golf arabaları var. Şehir turluyor aynı zamanda bir kaç farklı dilde sizlere anlatıyorlar. Bu turlar Küçük, Büyük ve Tam tur olarak ayrılmış. Küçük tur’da 40 dk. gezi 8.5 TL iken, büyük tur’da 90 dk. 17.50 TL, tam tur’da 135.dk. 22.50 TL. Biz tam tur yaptık. İnanılmaz keyifli ve bir okadar da rahat. Aracımızı süren Ömer bey, bir çok yerde duruyor anlatıyor. Şehir engebeli bir coğrafyada bulunduğundan yürüyerek nefes nefes kalacağınız yokuşlarda bu araçların rahatlığı övgüye değer. Yoğun zamanlarda önceden adınızı yazdırırsanız araç sizin için ayırtılıyor. Dik yokuşlarla Hükümet Konağı’na çıkıyoruz. Burada siz müzeyi gezerken araç dışarıda bekleyebiliyor. Bu da oldukça iyi bir ayrıntı. Yani illa araçta oturup turlamak yok. Bir çok yerde durup bakmak, incelemek hatta fotoğraf çekiyorsanız özel isteklerde de bulunabiliyorsunuz.

dsc_0176

dsc_0173

Hükümet Konağında tarihi bir çok olaya belgeleriyle şahit oluyorsunuz. Özellikle de bu konağın tamamen yanıp tahrip olduktan sonda tekrar restore edilmesi içimizi cızlatıyor. Buradaki belgeleri incelerken Safranbolu halkının para toplayıp ülkemize bir uçak hediye etmeleri oldukça duygusal. Yine bu Hükümet Konağının da aslında buradaki halktan alınan yardımlarla yapıldığını görüyorsunuz. Şu anda böyle bir şeyi hayal bile edemiyoruz. Neye elimizi atsak boğazımıza kadar yolsuzluklara batıyoruz. Hükümet Konağı eski Bizans kalesi sınırları içerisinde yer alıyor. Burada aynı bahçe içerisinde tarihi saat kulesi, eski cezaevi şimdiki cafe, cephane binası bulunmakta. Eski cezaevi maalesef şimdiki haliyle ilgimizi çekemiyor, ancak saat kulesi orjinal mimarisi ile ‘-banada uğrayın’ diyor. Kafamızı eğerek küçücük kapısından geçiyoruz. Dik merdivenlerinden en tepeye kadar çıkıyoruz. Biz çıktığımızda bizden önce çıkan gruba birşeyler anlatan daha sonra kendisinin ‘Kunduracı İsmail Amca’ olduğunu öğrendiğimiz İsmail bey bizide karşısına alıyor tüm saat ile ilgili bildiklerini anlatıyor. Ama nasıl bir anlatmak. Bir saat ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Şansımıza saat 12.00 de en çok vuruş olan 12 kere çana vurmasını dinliyoruz. Bir dakika şaşma yapmadan çalışıyor 300 yıllık saat. Nasıl bu kadar dakik sorumuza uzun bir cevap alıyoruz. Saatten kendisi sorumlu. Ancak sandığınız gibi maaşlı, sigortalı falan değil. Gönülden yapıyor bu işi İsmail amca. Tek isteği bir çok kişinin gelip bu saati görmesi. Ancak buruk bir tarafı var. ‘-Benden sonra kim bakacak, kim kuracak bu saati’ diyor? ‘-Hiç kimse gelmek ve bakmak istemiyor. Maaş istiyorlar, sigorta istiyorlar..Gençlerin ilgisi bile yok. İstanbuldan, Japonya’dan saati merak edip gelen insanlar varken şu karşı mahalleden adam bu ses nereden geliyor diyipte kafasını kaldırmıyor’ diye de ekliyor.

dsc_0178

dsc_0192

dsc_0361

Golf arabalarıyla turumuz bittiğinde kendimizi Kaymakamlar Konağına atıyoruz. Dönemin kaymakamının yaptırdığı ev muhteşem bir mimariye ve detaya sahip. İçeride birçok odada mankenlerle canlandırma yapılmış. Gezi planımızda Yörük Köyü var. Övgülerini duydugumuz okuduğumuz köyü görmek üzere yola çıkıyoruz. Safranbolu’ya 12 km uzaklıkta olan köy girişinde muhtarlık giriş otopark bileti kesiyor ‘1 TL’. Yine mimarisi başdöndürüyor. Küçük tezgahlar kurulmuş sağlı sollu, bir kaç hediyelik eşya, yöresel bitki satabilmek için. Ancak yine yöresel yiyecek bulamıyoruz ve kendimizi Tarihi Kurşun Taşı Yöresel Mutfak adlı şirin bir gözleme evinde buluyoruz. Canımız Tarhana çorbası istiyor ve bizi kırmayan Atiye hanım hemen pişiriyor. Lezzetli çorbalarımızı yudumlarken hemen ardından gözlemelerimizi söylüyoruz. Ayranlar bile kendi ayranları. Enfes. Yörük Köyü’nde gezilecek bir iki yer haricinde yer yok. Sokaklarında gezebilir, Çamaşırhanesini inceleyebilir (biz gittiğimiz sırada kapalıydı?), Sipahioğlu Müze Evi‘ni gezebilirsiniz.

dsc_0259

Yörük Köyü’nden Safranbolu’ya dönüyor ve Hıdırlık Tepesi‘nden şehre bir bakış atıyoruz. Herşey önünüzde. Tepede hafif esen rüzgarla muhteşem mimarileri inceleme şansınız oluyor. Giriş kişi başı 2.5 TL, belediyeye ait parkta istediğiniz bir içeceği de ikram olrak sunuyor. Biz ikramımızı buraya ait  Bağlar Gazozu olarak alıyoruz. Bu parkta aynı zamanda Kumandan Hıdır Bey‘in mezarı ve Hasan Paşa Türbesini görebilirsiniz.

dsc_02861

Eski Safranbolu içerisinden geçerek ulaşılan Bulak Mencilis Mağarasına doğru ilerliyoruz.. Yolun bittiği noktaya kadar gidip aracımızı piknikçilerin arasına bırakıyor ve mağaraya ilerlemeye başlıyoruz. Giriş oldukça yüksekte. Bir çok merdiven çıkmanız gerekiyor. Girişte bileti kesen görevli bizden liste fiyatı bir önceki gruptan ise neredeyse yarı ücret alıyor. Bir tatsız mğnakaşa yaşıyoruz. Görevli girenlerin akrabası olduğunu söylüyor ve göz göre göre herkese farklı fiyat uygularım demeye getiriyordu. Mağara, Dupnisa’dan sonra mağaracık oldu bizim için. Birde hevesimiz kaçınca..

dsc_0382dsc_0386

Tüm Safranbolu gezimizde en hoşumuza giden şey herkes cana yakın, sıcak. Bilmediğiniz her konu ile ilgili soru sorduğunuzda mutlaka size cevabını verebilecek birileri bulunuyor. Konakları, müzeleri, eserleri ile tam bir müze kent olan Safranbolu için mutlaka en az 2-3 gün ayırmanız gerekiyor. Yarın Amasra Bartın gezimizin hazırlıklarını tamamlamak üzere konağımıza dönüyor ve planlarımızı yapıyoruz..


May 24 2009

Buram buram tarih kokan kent: ‘Safranbolu’-1

safranbolu_panorama1

dsc_0019Bu 19 Mayıs tatilinde küçük bir tur yapmak istiyoruz. 4 günlük tatil boyunca rotamızı bu sefer Batı Karadeniz’e doğru çeviriyoruz. Planlarımız ilk 2 gün Safranbolu, sonrasında 1 gün Amasra, günübirlik ise Bartın, Devrek ve K.Ereğli. Cumartesi günü hemen yola koyuluyoruz. İlk hedef yavaş yavaş Safranbolu..

İstanbul-Safranbolu 390 km.’lik bir uzaklığa sahip. 4-4.5 saat süren yolculuğun büyük bir kısmı Ankara-İstanbul otoyolunu kullanarak geçiyor. Sonra sırasıyla Karabük yoluna sapıyosunuz ve Safranbolu tabelalarını takip etmeniz yeterli. Safranbolu Karabük şehrine aslında 5-7 km uzaklıkta. Neredeyse şehir içerisinde kalıyor. Ancak Safranboluya geldiğinizde Karabük ile ilgili hiçbir şey kalmıyor aklınızda. Safranbolu’nun şok etkisi diyoruz buna biz.. İlk başta Karabük Demir Çelik Fabrikası’nı görüp şehri siyah dumanlara boğduğunu izlemek, hatta bu yüzden camlarınızı da kapamak zorunda kaldığınızda ”-iyimi yaptık acaba buraya gelmekle?” diye düşünürken 10 dk. sonra Safranboluya vardığınızda bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. Sakinlik, temizlik, muhteşem mimari sizi alıp götürüyor.

dsc_0438

Safranbolu iki kısma ayrılmış. İlk girişte göreceğiniz yeni Safranbolu, diğeri vadiden aşağıya indiğinizde sizi karşılayacak olan eski tarihi Safranbolu. Yeni Safranbolu kısmı açıkçası bizlere hiçbir şey vaat etmediği gibi, tamamen karmaşık yoğun bir kasaba havasında. Burada da kalacak bir kaç otel/konak bulmak mümkün. Ancak bizim kalacağımız konak Tabağ Ahmet Bey Konağı(35TL kişibaşı, kahvaltı dahil) eski Safranbolu içerisinde. Hatta merkezinde. Henüz otoyolda ilerlerken, konak sahibi olan Cengiz bey bizi arayarak, dikkatli olmamızı söylüyor, hayırlı yolculuklar diliyor. Aslında misafirperverlik bizim için otobanda başlıyor. Şehir meydanına geldiğimizde aramamızı tembihliyor. Henüz kendisini tanımıyoruz bile, daha öncede hiç görmemiş duymamışız..Ancak içimiz rahatlıyor varacağımız noktada samimi bir sıcaklık bulacağımızı hissediyoruz.

dsc_0439

Eski Safranbolu meydanına geldiğimizde birçok tur otobüsü geliyor gidiyor, bir kalabalık var, herşey hareketli. Yoğun. Ancak orada bulunan Trafik Polisi’de bize yardımcı olarak aracımızı güvenli bir noktaya aldırıyor. Hemen Cengiz Bey’i arıyoruz. Bir iki dakika içerisinde geliyor. Meydandan 100-150m yukarıda Belediye otoparkına park ettiriyor. Otopark bile dolu, bir çok 34 plaka ve 06 plaka ile yanyana park ediyoruz. Bavulumuzu bile bize taşıtmıyor ve hemen yolumuzun nasıl geçtiğini soruyor. Sohpet ediyoruz. Bir pansiyondan ziyade sanki eski bir dostunuzun yanına gelmiş gibi hissediyoruz. Otopark’a 50m mesafede bulunan konağımıza giriyoruz. Zaten sokaktan geçerken bile etkilendik. Herşey bundan 200-300 yıl önce nasıl ise büyük ölçüde yine aynı biçimde. Konakta 7 oda var. Her biri mimari anlamda farklı. Kapıları ortak avluya bakıyor. merdivenleri çıkarken gıcırdayan tahtalar aslında 300 yıllık bir konağın size selamı. Hoş bir eski kokusu var. Bu koku gezi süresince gezidiğimiz tüm konaklarda bizimleydi.

tabagahmetbeykonagi

Odamıza giriyoruz. Tek kelime ile muhteşem bir oda bizi karşılıyor. Sedirler boylu boyunca tüm odayı kaplıyor pencerelerin önünde, ahşap dolaplar oymalarıyla bir sanat eseri gibi. Ancak..bir saniye? Tuvalette olacaktı odada? Buralarda bir yerlerde olmalı.? Giysi dolabı olarak açtığımız dolabın içerisinden duş ve tuvalet çıkıyor. Alışık olmayanlar için zor bir durum. Ancak burada doğal bir mimaride yaşamı tatmak istiyorsanız böyle olması en doğrusu..Neden böyle hemen anlatalım; Konaklarda  ‘Gusulhane’ denilen dolapların içerisinde yıkanabilen bir bölüm bulunuyor. Normal yıkanmalarını ise o dönemlerde insanlar hamamlarda karşılıyor. Bir hamam kültürü var. Dolap içerisinde olmasının tek sebebi hem yerden kazanmak, hemde kapakla kapattığınızda yüklük olarakta kullanabilmek. Acil ihtiyaç halinde kullanılıyor anlayacağınız.. :) Günümüzde de bu alanlar aynı biçimde duş ve tuvalet olarak kullanılıyor ancak bu artık fayanslı ve lavabolu biçimde.

dsc_0253

Konakta Cengiz bey ailesi ile birlikte hizmet veriyor konuklarına. Konuklar diyoruz çünkü burada bir aile ortamı var. Herkes birbirine sıcak ve samimi. Sizi rahat ettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Tarihi konaktan sonra en beğendiğimiz hizmeti kahvaltı. Eşim ve benim için en önemli öğün. Canınız ne isterse söylemeniz yeterli. Elde var ise paylaşıyor Cengiz bey. Bir sabah börek geliyor, diğer sabah tavada tereyağlı yumurta. Herşey leziz. Ayrıca yemek odasındaki soba bizi bitiren şey oluyor. Sürekli soba üzerinde kızartılan ekmekler, sobada pişen çay. Aman Allah’ım..birinin buna dur demesi gerekiyor..Lezzet üstüne lezzet..Birde konakta her akşam bir süpriz oluyor. Bir akşam meyve tabakları ikram..bir akşam patlamış mısırlar ikram..v.s. Safranbolu’nun tarihi ile ilgili, konak ile ilgili bir çok sorunun cevabı Cengiz bey’de mevcut. Bize bu keyifli vakti geçirten Cengiz bey ve ailesine teşekkür ediyoruz. Özellikle tatil dönemlerinde yer bulabilmek Safranbolu’da sıkıntılı. Bu sebeple önceden yer ayırtmak çok önemli. (Bu arada konakta akşam yemeği verilmiyor.)

Neşemiz yerinde. Eşyalarımızı yerleştirip hava kararmadan şehirde bir ön gezinti yapmak istiyoruz. Kaldığımız yer merkezdeki bir çok yere 5-10 dk. uzaklıkta. Hemen yokuş aşağı yürüyerek geldiğimiz meydana doğru ilerliyoruz. Bizi Kazdağlıoğlu Camii karşılıyor. Tarihi bir camii. Güzel ışıklandırılmış. Hala kullanılmakta. Ne kadar özlemişiz parke taşlarda yürümeyi. Birçok şehirde modernlik adına asfalt dökülüp bu taşlar kaldırılırken burada korunması çok anlamlı. Heryerde bol ışıklı lokumcular var. Hiçbiri ısrarcı değil tam tersine size yürüken tepsi ile lokum ikram ediyorlar tatmanız için. Çarşı içerisine doğru yürürken hemen köşede bir cam ustası dikkatimizi çekiyor. Üfleyerek ısıttığı camlara şekil veririken sanatkarlığını konuşturuyor adeta. Onlarca kişi yolda durup izliyor bu nefis gösteriyi. Aslında Cumartesi olmasından dolayı her yer kalabalık. Pazar günü bu kalabalık azalıyor çünkü turların büyük kısmı kahvaltının ardından Amasraya doğru yola çıkıyor.

dsc_0009

Sağlı sollu heryerde incik boncuk satan, hediyelik eşya satan, safran bitkisi ve şifa dağıtan otlar satan dükkanlar bulunmakta. Yürüyoruz. Yukarıdan aşağıya. Sağdan sola..Her sokak birbirinden farklı ve daha güzel. Bir önceki sokak diğerini aratmıyor. Kahvenin önünden geçerken bile onlarca kare fotoğraf çekmeniz mümkün. Eski topraklar, yaşlı amcalar oturmuş sohpet ederken bir yandan da size gülümsüyor hoşgeldiniz diyorlar. İçimiz bir hoş oluyor. İşte unuttuğumuz, aradığımız insanlığı burada buluyoruz.. Birbirine selam veren, halini hatrını soran insanlar burada toplanmış. Soru sorduğunuzda cevap alıyorsunuz. Merak ettiğinizde anlatıyorlar..Oh ne güzel! Bu kadar keyifli bir şehirde insanlarda keyifli oluyormuş demek ki?

dsc_0420

Safranbolu’nun belki de doğasında, tarihinde var bu naiflik. Gerçi bunun çok bozulduğunu anlatanlar var ancak bize büyükşehirlerden sonra muhteşem geliyor. Hatta eskilerde kahvede toplanan ileri gelenler, durumu iyi olmayan köylüye aralarında para toplayıp eksiğini alırlarmış. İnek mi istiyor..hemen alınırmış..tarlası için saban lazım..hemen alınırmış..evlenmek isteyenlere eş bulunurmuş. Bunun gibi bir çok güzel şey anlatılıyor eskiye dair. Herşey paylaşmaya yönelik. Asla ‘ben’ ruhu oluşturulmamış. ‘Biz’ denmiş. Ancak artık günümüzde bunu mum ile arıyoruz. Şehirde ne sorarsanız sorun tarihi ile ilgili en az 200 yıl duyuyorsunuz. Hatta kimi eserlerde bu 350-400 seneye varıyor.

dsc_0230

dsc_0042

Safranbolu’da gördüğünüz tüm eserlerde herşey düşünülmüş. Heryerde bir mesaj, incelik buluyorsunuz. Hatta şehir planlaması bile en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış. Şehrin sanayisi, ticareti eskilerde dericilik. Üretim tabakhanelerde gerçekleşiyor. Hatta bu üretim kısa bir süre öncesine (20-30 yıl) kadar varmış. Tabakhaneleri kurmak için yer seçimini şehrin tarım arazisi olmayan kısımına yapıyorlar, daha da ayrıntısı rüzgar kötü deri kokusunu şehre doğru kokutmasın diye rüzgarın estiği yönün tersine kuruyorlar, hatta tabakhanede çalışan insanlar kötü kokar ise namazını kılmak isteyen cemaat diğer insanları kokusu ile rahatsız etmesin diye Tabakhane Camii’ni yapıyorlar. Bu tabakhanelerin olduğu kısmın ortasından dere geçiyor, ki temizlik sıkıntı olmasın diye..v.s… İnanılır gibi değil. Bundan 400 yıl önce bir şehir yapılanıyor ve herşey en ince ayrıntısına kadar hesaplanıyor. Günümüzde tarihi eserleri yıkıp yıkıp alışveriş merkezi yapmak isteyen anlayış acaba bu şehri kuranların torunları değil midir? Gözlerimiz doluyor günümüzü düşününce.

dsc_0225

dsc_0375

Şehirdeki muhteşem mimari ile ilgili bir kaç anektod daha verelim sizlere, evlerin iki sokağa bakan köşesi dik bir biçimde değil, yuvarlatılmış bir biçimde yapılıyor. Bunun amacı sokaktan gelip geçen insanlar birbirlerini görüp selamlaşsınlar diye. Diğer türlü bir anda sokaktan geçecekken böyle, yumuşak bir biçimde geçiliyor. Konaklarda çeşme yapılacaksa eğer her iki sokağa bakan kısımlarına yapılarak hem sokak komşularına hem de tanımadıklarına su ikramında bulunuyorlar. Evlerin gelen misafiri görecek kısımları inanılmaz bir estetik ile yapılarak dışarıdan sizi görmesi engelleniyor. Böylece gelen sizi görmezken, siz gelenin kim olduğunu görebiliyorsunuz. Herşey düşünülmüş..herşey..Bir nesneyi değerli kılan da üzerindeki detaylar, incelikleri değil midir?