Buram buram tarih kokan kent: ‘Safranbolu-2’
Yürürken ilk müze evimizi gezmeye karar veriyoruz. ‘Kileciler Konağı’. Tarihi bir konak. Mimari olarak sizi etkileyebilecek yeterliliğe sahip muhteşem görünümlü. 1999 yılında restore edilerek müze ev haline getirilmiş. Öğretmen ve öğrenci 1.5 TL, tam 2.5 TL ücret veriyoruz. Mimariyi daha iyi görmek ve anlamak bakımından Safranbolu’da en azından bir kaç konak gezmenizi öneriyoruz. Çıktığımızda bizi Osmanlı İmparatorluğu forsu kabartmalı tarihi çeşme karşılıyor. Bu küçücük şehirde tarihi olarak 40’ı aşkın çeşme var. Hatta bir konakta saatli çeşme olarak anılan oldukça güzel bir eser var. Her iki üst kısmında Osmanlıca saat motifi var. Bu saat 13.32’de durmuş olarak resmedilmiş. Yani aslında yapım yılına 1332’ye gönderme yapıyor. Tüylerimiz yine diken diken oluyor bu zeka ve incelikleri görünce. Neyse Kileciler Konağından çıktığımızda Manifaturacılar sokağından geçiyoruz. Burada sağlı sollu birçok hediyelik eşya satan yer bulunmakta. Sondaki bir dükkanda sokakta oturdukları yerde dolma saran bayanları görüyoruz. Bu enfes görünümlü yaprak sarmalarının boyutunu gördüğümüzde gözlerimizi tekrar tekrar onlara baktan alamıyoruz. Herbiri neredeyse küçük serçe parmağınızın yarısı kadar büyüklükte. Şehir merkezine doğru ilerlerken eskici dükkanına rastlıyoruz. Vitrininde neredeyse 40-50 yıllık sigara paketleri. Hemen ambalajlarına vurulup alıyoruz.
Artık konağımıza dönelim derken eski bir hamamın önünden geçiyoruz. Hava kararmak üzere olduğu için ilk başta tereddüt ediyoruz içeri girmeye. Sonra merakımıza yenik düşüp yüzyıllarca su fokurdatmış ancak artık faal durumda olmayıp müze gibi kullanılan Tarihi Şifa Hamamı‘na giriyoruz. Sahibi Mehmet Çetinkaya bize oda oda anlatıyor. Tarihinden bahsediyor. Eski ile yeniyi karşılaştırıyor. Tam bir tarih kitabı. Neden yanımızda bir ses kayıt cihazı yok diye düşünüyoruz. Anlattıkları muhteşem. Terlemenin bile bile adabı olduğunu anlatıyor. Nasıl terlemeliyiz bize teknik olarak bahsediyor. Duvarlarda yüzlerce yıllık hayvan kıllarından yapılan sıvalar duruyor. Bu sıvalarda aynı zamanda yumurta akı kullanılmış. İnanılır gibi değil. Gözünüzle görmeniz ve hissetmeniz lazım. 1.5 TL ödeyip hamamdan çıkarken sokağın ortasında üç delikli taş görüyoruz. Hemen Mehmet bey anlatmaya başlıyor bizim şaşkınlığımızı görüp: ‘-Bu taşlardan eskiden çok vardı. Hepsini çaldılar. Bu yağmur yağdığı zaman suların şehrin atık kanallarına gitmesini sağlayan taştır. Bu sayede ne kadar yağmur yağarsa yağsın kesinlikle ne taşkın olur ne de sokaklar sular içerisinde kalır’
Akşam yemeğimizi yöresel lezzetlerden oluşan bir menü ile yapmak istiyoruz. Ancak bu tüm gezimiz boyunca maalesef bizi en üzen nokta oluyor. Hiçbir lokantada yöresel özel bir tad bulamıyoruz. En son gittiğimiz bir çok dergide de çıkan Kazanocağı ev yemekleri lokantasında menüde istediklerimizin birçoğunun ya olmadığını, ya kalmadığını öğrendik ve son çare mercimek çorbası içtik. Aslında şehir oldukça güzel ve enteresan lezzetlerle dolu. Bu yemeklerden ancak ikinci gün sonunda ‘Peruhi’ (Yoğurlu mantı. Muska biçiminde kesiliyor.) yiyerek merakımızı azaltmaya çalışıyoruz. Halbuki bu gibi yerlerde yöresel lezzetler fark yaratmak için en uygun ortam. Bize heryerde gözleme sunuyorlar ancak gözlemeyi iyi kötü birçok yerde bulmanız mümkün. Biz ‘Çılbır’ yemek istiyoruz Safranbolu’da, ‘Borana’ yemek istiyoruz, ‘Bandırma’ yemek istiyoruz..
İkinci gün gezimize sabah ‘Cinci Han’ ile başlıyoruz. Burası şu anda konak olarak kullanılmakta ancak girip gezmek isteyenler 1TL karşılığında gezip fotoğraf çekebilir. Güzel bir mimari, en üst kısmına çıkıp şehre bakmayı unutmayın. Buradan ayrılırken biraz ileride Köprülü Mehmet Paşa Camii’ni görüp inceliyoruz. Bahçesinde aynı zamanda yüzlerce yıllık güneş saati bulunuyor. Hala saati öğrenmeniz mümkün :). Meydanda Batuta Turizm’in Golf arabaları var. Şehir turluyor aynı zamanda bir kaç farklı dilde sizlere anlatıyorlar. Bu turlar Küçük, Büyük ve Tam tur olarak ayrılmış. Küçük tur’da 40 dk. gezi 8.5 TL iken, büyük tur’da 90 dk. 17.50 TL, tam tur’da 135.dk. 22.50 TL. Biz tam tur yaptık. İnanılmaz keyifli ve bir okadar da rahat. Aracımızı süren Ömer bey, bir çok yerde duruyor anlatıyor. Şehir engebeli bir coğrafyada bulunduğundan yürüyerek nefes nefes kalacağınız yokuşlarda bu araçların rahatlığı övgüye değer. Yoğun zamanlarda önceden adınızı yazdırırsanız araç sizin için ayırtılıyor. Dik yokuşlarla Hükümet Konağı’na çıkıyoruz. Burada siz müzeyi gezerken araç dışarıda bekleyebiliyor. Bu da oldukça iyi bir ayrıntı. Yani illa araçta oturup turlamak yok. Bir çok yerde durup bakmak, incelemek hatta fotoğraf çekiyorsanız özel isteklerde de bulunabiliyorsunuz.
Hükümet Konağında tarihi bir çok olaya belgeleriyle şahit oluyorsunuz. Özellikle de bu konağın tamamen yanıp tahrip olduktan sonda tekrar restore edilmesi içimizi cızlatıyor. Buradaki belgeleri incelerken Safranbolu halkının para toplayıp ülkemize bir uçak hediye etmeleri oldukça duygusal. Yine bu Hükümet Konağının da aslında buradaki halktan alınan yardımlarla yapıldığını görüyorsunuz. Şu anda böyle bir şeyi hayal bile edemiyoruz. Neye elimizi atsak boğazımıza kadar yolsuzluklara batıyoruz. Hükümet Konağı eski Bizans kalesi sınırları içerisinde yer alıyor. Burada aynı bahçe içerisinde tarihi saat kulesi, eski cezaevi şimdiki cafe, cephane binası bulunmakta. Eski cezaevi maalesef şimdiki haliyle ilgimizi çekemiyor, ancak saat kulesi orjinal mimarisi ile ‘-banada uğrayın’ diyor. Kafamızı eğerek küçücük kapısından geçiyoruz. Dik merdivenlerinden en tepeye kadar çıkıyoruz. Biz çıktığımızda bizden önce çıkan gruba birşeyler anlatan daha sonra kendisinin ‘Kunduracı İsmail Amca’ olduğunu öğrendiğimiz İsmail bey bizide karşısına alıyor tüm saat ile ilgili bildiklerini anlatıyor. Ama nasıl bir anlatmak. Bir saat ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Şansımıza saat 12.00 de en çok vuruş olan 12 kere çana vurmasını dinliyoruz. Bir dakika şaşma yapmadan çalışıyor 300 yıllık saat. Nasıl bu kadar dakik sorumuza uzun bir cevap alıyoruz. Saatten kendisi sorumlu. Ancak sandığınız gibi maaşlı, sigortalı falan değil. Gönülden yapıyor bu işi İsmail amca. Tek isteği bir çok kişinin gelip bu saati görmesi. Ancak buruk bir tarafı var. ‘-Benden sonra kim bakacak, kim kuracak bu saati’ diyor? ‘-Hiç kimse gelmek ve bakmak istemiyor. Maaş istiyorlar, sigorta istiyorlar..Gençlerin ilgisi bile yok. İstanbuldan, Japonya’dan saati merak edip gelen insanlar varken şu karşı mahalleden adam bu ses nereden geliyor diyipte kafasını kaldırmıyor’ diye de ekliyor.
Golf arabalarıyla turumuz bittiğinde kendimizi Kaymakamlar Konağına atıyoruz. Dönemin kaymakamının yaptırdığı ev muhteşem bir mimariye ve detaya sahip. İçeride birçok odada mankenlerle canlandırma yapılmış. Gezi planımızda Yörük Köyü var. Övgülerini duydugumuz okuduğumuz köyü görmek üzere yola çıkıyoruz. Safranbolu’ya 12 km uzaklıkta olan köy girişinde muhtarlık giriş otopark bileti kesiyor ‘1 TL’. Yine mimarisi başdöndürüyor. Küçük tezgahlar kurulmuş sağlı sollu, bir kaç hediyelik eşya, yöresel bitki satabilmek için. Ancak yine yöresel yiyecek bulamıyoruz ve kendimizi Tarihi Kurşun Taşı Yöresel Mutfak adlı şirin bir gözleme evinde buluyoruz. Canımız Tarhana çorbası istiyor ve bizi kırmayan Atiye hanım hemen pişiriyor. Lezzetli çorbalarımızı yudumlarken hemen ardından gözlemelerimizi söylüyoruz. Ayranlar bile kendi ayranları. Enfes. Yörük Köyü’nde gezilecek bir iki yer haricinde yer yok. Sokaklarında gezebilir, Çamaşırhanesini inceleyebilir (biz gittiğimiz sırada kapalıydı?), Sipahioğlu Müze Evi‘ni gezebilirsiniz.
Yörük Köyü’nden Safranbolu’ya dönüyor ve Hıdırlık Tepesi‘nden şehre bir bakış atıyoruz. Herşey önünüzde. Tepede hafif esen rüzgarla muhteşem mimarileri inceleme şansınız oluyor. Giriş kişi başı 2.5 TL, belediyeye ait parkta istediğiniz bir içeceği de ikram olrak sunuyor. Biz ikramımızı buraya ait Bağlar Gazozu olarak alıyoruz. Bu parkta aynı zamanda Kumandan Hıdır Bey‘in mezarı ve Hasan Paşa Türbesini görebilirsiniz.
Eski Safranbolu içerisinden geçerek ulaşılan Bulak Mencilis Mağarasına doğru ilerliyoruz.. Yolun bittiği noktaya kadar gidip aracımızı piknikçilerin arasına bırakıyor ve mağaraya ilerlemeye başlıyoruz. Giriş oldukça yüksekte. Bir çok merdiven çıkmanız gerekiyor. Girişte bileti kesen görevli bizden liste fiyatı bir önceki gruptan ise neredeyse yarı ücret alıyor. Bir tatsız mğnakaşa yaşıyoruz. Görevli girenlerin akrabası olduğunu söylüyor ve göz göre göre herkese farklı fiyat uygularım demeye getiriyordu. Mağara, Dupnisa’dan sonra mağaracık oldu bizim için. Birde hevesimiz kaçınca..
Tüm Safranbolu gezimizde en hoşumuza giden şey herkes cana yakın, sıcak. Bilmediğiniz her konu ile ilgili soru sorduğunuzda mutlaka size cevabını verebilecek birileri bulunuyor. Konakları, müzeleri, eserleri ile tam bir müze kent olan Safranbolu için mutlaka en az 2-3 gün ayırmanız gerekiyor. Yarın Amasra Bartın gezimizin hazırlıklarını tamamlamak üzere konağımıza dönüyor ve planlarımızı yapıyoruz..