Mar 2 2008

Şile

2008’in ilk gezisi ile tekrar karşınızdayız! Bir süredir (yaklaşık 2 ay) gezmelerimize ara vermek zorunda kalmıştık. Ama artık havaların da tekrar güzelleşmeye başlamasıyla içimizde kıpır kıpır olmaya başladı. Bu yaz bizim için oldukça gezmeli geçecek sanırım.

Bu haftaki gezimiz İstanbula yaklaşık 45-60 dk. uzaklıktaki Şile. Geçtiğimiz yaz boyunca Ağva-Şile hattına popülerliğinden dolayı hiç gitmek istemiyorduk. Çünkü gidenlerden tek duyduğumuz, oldukça yoğun, rezil bir trafik ile gidip, döndükleriydi. Bu sebeple biz yazı beklemeden Şile’yi aradan çıkartalım istedik. 

TEM üzerinden Ümraniye, Şile sapağından girilerek Çekmeköy üzerinden tekrar oldukça güzel, geniş yollar ile Şile’ye varıyorsunuz. Eğer Çekmeköy’de trafik sıkışmıyorsa ondan sonrası rahat akıyor. Şile’ye yaklaştığımızı yol kenarlarında “kendin pişir kendin ye”lerin artmasıyla anlıyoruz. Küçük, şirin fakat betonlaşmanın oldukça fazla hissedildiği bir yer. Henüz sezon açılmadığı için bizim olduğumuz zaman oldukça sakindi. Şu anda kapalı duran plajlarından yazın oldukça hareketli olduğunu tahmin etmek güç değil. Görülebilecek deniz feneri ve limanı bulunmakta. Yine her deniz kenarı yerleşkesi gibi birçok balıkçı mevcut. 

Fotoğraf çekeceklere özellikle ara ve arka sokaklara girmelerini tavsiye ediyoruz. Oldukça güzel sokaklar bulunmakta. Deniz fenerinin olduğu sokaktan içeri girildiğinde Kavala Parkı’na çıkıyorsunuz. Bu park bütün limana kadar olan bölgeyi görebilen geniş manzaralı bir park. Sıcak havalarda buradaki açık mekanlar tercih edilebilir. Yanlız hayvanlardan korkanlar sokaklarda tedirgin gezebilir, ilk dikkatimizi çeken oldukça fazla sayıdaki başıboş köpekler oldu, limanda, arka sokaklarda, ana caddelerde, her an karşınıza en az üçerli-dörderli çıkabiliyorlar. Şileye oldakça farklı bir yer gözüyle bakamadık. Açıkçası Ağva’nın biraz gölgesinde kalmış gibi geldi bize. Ama yinede görmekte ve bir balık yemekte (biz yiyemedik kahvaltıyı fazla kaçırmışız, ama olsun bir dahaki sefere) fayda var.


Ara 19 2007

Anadolu Feneri’nde Çamur Banyosu

İçimizdeki doğa ve gezi tutkusu bizi farklı arayışlara yönlendiriyor ☺ . ATV’lerin keyifli gözüken resimleri, maceraperest ruhumuzu harekete geçirmeye yetti. Anadolu Feneri Köyü içerisinde buluştuğumuz arkadaşlarımız ile önce köy kahvaltımızı yaptık. Biz içeride köy yumurtalarımızı yerken, dışarıda motorlarımız bizlerin turu için yıkanıp temizleniyor, hazırlanıyordu.
ATV safari turu adı altında düzenlenen bu organizasyonlar için bir çok firmanın turları bulunmakta. Bu turlarda en güzeli kalabalık arkadaş gruplarıyla katılmak. İlk defa motorları kullanacağımızdan kafamızda bazı soru işaretleri vardı, motorların üzerine binmemizle aslında kullanımının oldukça basit, verdiği eğlencenin de bir o kadar maksimumda olduğunu gördük.

8 kişilik grup oluşturduk. 2 kişi de tur rehberi olarak bu gruba eşlik etti. On adet motor saat 13.45 sularında aldığı kısa bir kullanım brifinginin ardından dağa doğru tırmanışa geçtik. Daha ilk dakikalarda tırmanışta yaşattığı keyif bizi ileride nelerin beklediğini gösterdi. Yol boyunca sürekli çamurlara bata çıka yol aldık, hendekler, tümsekler, sular adrenalin zevkini sürekli arttırdı. Bir rehber arkada kalanları toplarken diğer rehberimiz önden yolu takip etmemizi sağladı. Bu arada suların içinden geçmemiz ile ıslanan motorlarımız zaman zaman stop ediyor fakat hemen tekrar çalıştırıp eğlenceye devam ediyoruz. Arada bataklıklardan geçerken takılıp kalan motorları kurtarmak için çabalarımız, tepelere çıkan motorlara yardım etmemiz, çamurdan dağa tırmanamayan motorlara arkadan belirli bir süre iterek yaptığımız kurtarma çalışmaları aslında bu turun en keyifli yanlarıydı.

Hava kararmak üzere iken tekrar köyümüze, başladığımız noktaya geri döndük. Sıcak çaylarımızı yudumlarken en eğlenceli zamanında turu yaptığımızı düşündük. Kuru bir havada bu kadar eğlenceli olacağını düşünmüyoruz. Yağmur, kar, çamur bu işin tadı oluyor. Yanlız bir kere kesinlikle yetmiyor, bu yüzden bu keyfi belirli periyotlarda tekrar yaşayacağız.

Organizasyon ile ilgili bir kaç not: Kredi kartı geçmiyor, saati 60 ytl ancak daha fazla süreler için konuşulup belirli indirimler alınabilir. Safari için gerekli koruyucu kıyafetler veriliyor fakat içinize kadar ıslandığınızdan bunlar yeterli olmuyor, bu yüzden kötü elbiseler ile gitmekte fayda var.


Ara 3 2007

Kulindağ’da 5 Çayı

 

Kulindağ-Göztepe uzaklığı yaklaşık 30 km sürüyor. Yol açık olduğundan yarım saat içerisinde Kulindağ’da olabiliyorsunuz. 2. köprü yolundan Polonezköye giden yolu takip edip “Mahmut Şevket Paşa Köyü” tabelalarını izliyorsunuz. Köyün hemen çıkışında mezarlığı geçtikten yaklaşık 200-300 m ileride asfalt yolu bırakıp, ormana doğru çıkan dar bir patika yolu tırmanıyorsunuz. 

Küçükte olsa burada Kulindağ tabelalarını görmek mümkün. Bu patika yolu da yaklaşık 500 m devam ettiğinizde zaten burada son buluyor. 6-7 araçlık küçük bir otoparkı mevcut. Burada park ettikten sonra dağ evine merdivenler ile çıkıyorsunuz. İlk ev Restorant. Merdivenlerin devamı toplamda 5 odalı ve 14 kişinin kalabileceği pansiyonuna doğru devam ediyor. Bu odalarda kişi başı fiyatlar 2 kişi kalırsa 60, 3 kişi 50, 4 kişi 45 Ytl’miş, kahvaltı dahil. Evler hepsi tamamen ahşap. İçeri ilk girdiğinizde sizi sıcacık bir şömine karşılıyor, hoş müziklerde yanında. Yazın dış mekanda içerisine oranla çok daha fazla oturulabilecek yer mevcut. Abi kardeş olarak tehmin ettiğimiz iki kişi karşıladı bizi. İçerisi kalabalıktı, anladık ki gelenlerin çoğunluğu sürekli gelenler. 

Yemek konusunda oldukça fazla seçenek mevcut. Fiyatlar şehirdeki normal bir restorant gibi. İçerideki kalabalıktan olsa gerek servis biraz yavaştı. Orman içinde, ağaçların arasında son derece hoş bir yer. Taptaze havası insanın hemen uykusunu getiriyor. Hemen yanıbaşımızda böyle güzel bir yeri keşfetmek bize büyük bir zevk verdi. Gitmeden önce rezervasyon için aramakta fayda var.