Abant Gölü, Sünnet Gölü, Göynük
Ocak ayının son günlerini yaşıyoruz. İstanbul’da uzun zamandır soğuk hava hakim. Her sene geleneksel olarak mutlaka bir Abant yapıyoruz. Ama bu sene kar yağsın öyle gidelim diye kafamızda bir plan oluşturmuştuk. Gün geldi lapa lapa kar yağdı, ve o gün bizim günümüzdür. Hemen yollara günübirlik koyulmak için planlar yaptık. Bu sefer dönüş rotamızı otobandan direkt İstanbul’a varmaktansa geze geze önce Sünnet Gölü ardından da Göynük olarak değiştirdik.
Yola çıktığımızda Bolu’ya yaklaştıkça hava şaşırtıcı bir biçimde 11 dereceye kadar çıktı. Yine içimizi hüzün kapladı kar göremeyeceğiz diye. Şimdi aranızdan soranlar olacak nedir bu kar merakı? Aslında tüm hikaye Bauhaus’u dolaşırken kızak görmemizle başladı. Hemen aldık ve kar yağsa da kullansak diye beklemeye başladık.
Abant ayrımından döndüğümüzde ise hava keskince soğudu, sürekli aracın ısı göstergesine baka baka heyecanla ilerlemeye başladık., çünkü hala etrafta kar yok. Bir müddet sonra sağımız solumuz her yer kar olmaya başladı, aynı biçimde çamur..İki araba yol aldığımızdan arkadan gidenin vay haline..
Abant’a geldiğimizde göl dahi buz tutmuş, her yer alabildiğine karlarla kaplıydı. Girişteki otoparkın ve otellerin olduğu yer, tur otobüsleri ve gruplarla oldukça kalabalıktı. Bizde devam edip boş bir yerde kendimizi dışarı atmaya karar verdik. Memleketim insanı zekasını burada da kullanıp Bir iki yere ‘Kayak Pisti, Süper Kayak Pisti’ gibi tabela koymuş önünde de oturup sizi yönlendirmeye çalışıyor. Biz devam ettik, iyiki de etmişiz.
Kocaman bir açıklık alana geldik. Park edip dışarı çıktık. Burası giriş kadar kalabalık olmasa da, açıklık büyük ve geniş olduğundan herkese yetecek kadar alan mavcut. Hemen sağ tarafta bir tepe gözümüze çarpıyor. 10-15 kişi altlarında kızaklar, botlar, torbalar ile yaklaşık 50-100 metrelik bir alanda kayıyorlar. Hemen oraya doğru çıkıyoruz. Karlara bata çıka yürüyoruz, her yer bembeyaz. Mangal keyfi için birebir. Bizde kızağımızla beraber aşağı yukarı sürekli kayıyoruz. Yaklaşık 10 yıldır özlediğimiz eğlenceli dakikaları çocuklar gibi yaşıyoruz. Biz kaydıkça daha da elverişli olan kısa bir pist oluştu tepede.. Bu sayede herkesin hoşuna giden bir alan oldu, leğenini alan geldi, kalabalıklaştı..Bize de ‘dikkaaatt….’ diye bağırarak kaymak kaldı.. :) Mutlaka kar yağdığında bu keyfi yaşayın. Hele Abant gibi bir yerdeyseniz hem mangal yapıp hem eğlenebilirsiniz. Bu harcadığımız enerji hemen acıkmamıza sebep oluyor. Pek hizmetini beğenmesekte göl kenarındaki lokantada yemeklerimizi yiyip, Sünnet gölü’ne doğru yola koyuluyoruz.
Sünnet Gölü
Abant Gölü’nde göl kenarında tur atanlar bilir, tepeye doğru bir yol ayrımı vardır. Mudurnu yazan bu yol ayrımından saptığınızda virajlı ancak keyifli yollardan ve köylerden geçerek Göynük istikametine doğru ilerliyorsunuz. Zaten Sünnet Gölüne de bu yol üzerinden bir ayrımla (5km) ulaşılıyor. Yol yapım çalışmalarından olsa gerek 20-30 km kala çok çamurlu olan yolda kaya kaya ilerledik. Yolda kimselerin olmaması bu kaymayı keyfe dönüştürdü. :) Umarız yaza biter yoksa toz topraktan göz gözü görmez. Yaklaşık 1 saat süren yolculukta Milli Park alanı olduğundan girişte 5 TL bilet parası ödüyoruz. Girişte geniş bir alanı, otoparkı ve hemen yanında lokantaları, tuvaletleri var. Göl burada da buz tutmuş ancak karlardan eser yok. Hepsi erimiş. İlkbahar aylarında karların eriyip göl seviyesini yükseltmesi, ağaçların çok güzel görüntüler vermesine sebep oluyormuş.
Gölün toplam derinliği 22 m. 18 hektar alanı kaplıyor ve gölde balıklar (alabalık, mercan) mevcut. Ancak avlanmak yasak.
Sünnet gölüne, göl çevresinin elverişli olmasından dolayı doğa yürüyüşçülerinin çok rağbet ettiğini duyduk. Bizde kamp sandalyelerimizi çıkartıp toplu bir meyve şöleni yaptık. Açık havada oturduğumuz yerde yedik, küçük bir yürüyüş yaptık. Sizde göl çevresinde yürüyüş yapabilir, tesislerde balık yiyebilir, eşsiz manzara karşısında güzel enstantaneler yakalayabilirsiniz. Hava o kadar soğuk ki bir süre sonra herkes dondu ve rotamızı Göynük tarafına doğru çevirdik.
Göynük
Geldiğimiz yolları tekrar inerek Göynük yolunu takip ediyoruz. 29 km sonra varıyoruz. Bize bir anda Safranboluyu hatırlatıyor. Eski evleri, mimari yapıları, tarihi dokusu.. Güzeller güzeli bir ilçe. Bir iki saat içerisinde hava kararacağından kısa süre içerisinde gündüz gözüyle bakabildiğimiz kadar yere bakmalıyız. İlçede görülebilecek tarihi konaklar (Akşamsettin, Geredeliler, Gürcüler, Hacı Ali Paşa, Pembe Köşk…), tarihi zafer kulesi, eski sokaklar, tarihi camii ( Gazi Süleyman Paşa, Akşemsettin, Hatice Hatun…) ve türbeler (Debbağ Dede, Akşemsettin..) var.
İlk olarak ilçenin her yerinden görülebilen bir tepede olan tarihi Zafer kulesiyle başlıyoruz. Yaşlı bir amca oraya arabayla çıkılabileceğini söyledi. Çıktıkta. Ancak siz siz olun çıkmayın. Dar ve arazi arabasının çıkabileceği bir yer. İnişi de yok. Tek yön, dar bir yerde manevra yapmanız gerekiyor..v.s…Hiç gerek yok, biraz aşağı park edip yürümeniz de mümkün. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan bu saat kulesi aynı zamanda zafer kulesi olarakta adlandırılıyor. Ahşap bir mimariye sahip, konumu itibariyle de o noktadan tüm ilçeyi incelemeniz, görmeniz mümkün.
Buradan inip kendimizi eski sokaklara ve şehiriçi’ne atıyoruz. Sokaklar tarihi dokusunu çok güzel yansıtıyor. Hatta bizi çok şaşırtan daracık, küçücük mimariye sahip köşe evlerini de görüyoruz. Umarız bu dokuyu hep korur ve taşırlar. Kendimizi kaptırıp hava kararana dek geziyoruz. Birer çay içmek istediğimizde orada bulunan esnaf bizi pazar günü de açıktır diyerek Gürcüler Konağı’na yönlendiriyor. Tepede bulunan konak için bayağı yokuş çıkıyoruz yürüyerek. Sıcak bir ev ortamında bizi ağırlayan ev sahibi burayı aynı zamanda pansiyon olarakta işletiyor. 6 odası var. Biz çaylarımızı yudumlar ve ısınmaya çalışırken ev sahibi beklemediğimiz bir anda sigara börekleri ikramı ile de bizi kalbimizden vuruyor.
Çayları içip börekleri de götürünce bir anda ağırlık çöküyor. Ne güzel olurdu burada konaklasak bu gece diye iç geçirip vedalaşıyoruz konakla. 8 kişi için çaylar (2-3 bardak) ve sigara böreği 20 TL verip arabaya doğru ilerliyoruz. Bir anda başlayan sağanak yağmur bizi sırılsıklam etmekle kalmıyor, göz gözü görmeyecek kadar da yoğun yağıyor. Navigasyonumuzun yönlendirmesiyle karanlıkta dağ yollarından hayatımızda ilk defa geçtiğimiz (belkide sadece biz geçtik.! ) yerlerden giderek, nasıl olduğunu anlamadan Adapazarı-Antalya ayrımına çıktık. Gündüz gözüyle bu virajlı ve dağ yollarından geçmekte fayda var. Ya da bildiğiniz yoldan gidin. :)
Bu şirin ilçemizde keyif alınabilecek çok mekan ve tarih var. Mutlaka bir gün yolunuzu buralara düşürün.