Ayvalık, Cunda Adası, Şeytan Sofrası, Sarımsaklı, Pelin Butik Otel
Havalar güzel, içimiz kıpır kıpır. Ee oğlumuzla da vakit geçirmek istiyoruz bu güzel havalarda tabiki.. 30 Ağustos tarihinin resmi tatil ve Perşembe gününe gelmesi ile Cuma gününü de biz ekleyerek toplamda 3 günlük bir yakın yer gezisi yapalım istedik. Çevremize bakındık ve uzun süredir gitmek istediğimiz Cunda Adası’nda karar kıldık. Kısa bir kalacak yer arayışı ile beraber, internetten yorumlarına bakarak bir çok kişinin memnun kaldığı Pelin Butik Otel‘de (!) karar kılıyoruz. Otel ile ilgili yorumlarımızı gezi notlarımızın sonunda bulabilirsiniz..
İstanbul’dan sabaha karşı çıkıyoruz ve toplam yol 4.5 saat sürüyor. Mesafe km olarak fazla olmamasına karşın yer yer yol yapım çalışmaları olması ve yolun Balıkesir sonrasında virajlı olması hızınızı düşürüyor. Sabah 9 gibi Ayvalık içerisinde oluyoruz. Etrafı tanımak için arabayla kısa bir şehir turu atıyoruz. Trafik Polisi’ne otopark sorup, meydanın hemen arkasında ara sokaklarda otoparklardan birine park ediyoruz. Ayvalık için ilk dikkatimizi çeken husus heryer kıpır kıpır.. :) Denizi, insanı, kuşları, sokakları..her yer… Bir de eski tarihi evleri..çok güzeller..
Hemen meydana en yakın pastaneye oturuyoruz. Tost falan hiçbir şey yok, sadece poğaça ve türevleri.. Hemen alıyor ve çay ile yudumluyoruz. Bu arada özellikle beklediğimiz bir etkinlik daha var: ”30 Ağustos Törenleri”.. Ama burada yapılır mı yapılmaz mı bilemedik..Derken meydanda kalabalık toplanmaya başladı. Bizde koşar adımlarla törende yerimizi aldık. Ne de olsa oğlumuzun ilk töreni olacak.. Resmi törenden sonra Belediye Bandosu o kadar keyifli vakit geçirtti ki anlatmak mümkün değil. Bandodaki tüm müzisyenler babamız, dedemiz yaşındaydı.. Hepsinde bir neşe..bir keyif.. Bu keyif çaldıkları parçalara da yansıyor.. Hepsinin ellerine sağlık..Denizin kıyısında yaşamanın verdiği keyif olsa gerek.. :)
Neyse lafı uzatmayalım.. Öğlen olmak üzere gidip artık otelimize yerleşmek için Cunda Adası’na doğru yola koyuluyoruz. Zaten merkezden ada 10 dk. sürüyor. Bildiğiniz ada gibi değil buraya ulaşım karayolu ile yapılıyor.. :) Yolda köprü üzerinde bir de tabela var: ‘Türkiye’nin İlk Boğaz Köprüsü’. Resim çekilip devam ediyoruz, evler beliriyor sağlı sollu. Adaya girerken sağınızda kalan yanı yeni tip evler ve genel olarak kötü mimari ile dolu, eski klasik olan kısım ise sol tarafınızdaki alan. Otelimizin merkeze olan uzaklığı yürüyerek 10 dakika..
Merkeze indiğinizde arabanızı özellikle akşamları park etmek problem olabiliyor. Zaten belli saatler arasında taşıt trafiğine kapatılıp yaya trafiğine açılıyor sokaklar. Bu sebeple merkeze uzak parkedip yürümekte fayda var. Burada bol bol güzel mimariye sahip eski rum evleri, her köşede kedi ve yine oldukça fazla sayıda zeytin, zeytinyağı satan dükkanlar var. Bu güzel sokaklar arasında etkilenmeden yürümek mümkün değil. İlk akşam otelimizin yönlendirdiği İskele Balık Restorant‘ta balık yiyoruz. Taze balık yemek istediğimizi söylesekte maalesef lezzetinden ve gelişinden anlıyoruz ki dondurulmuş balık yiyoruz. Fiyatlar makul ancak fiyat-kalite ortalamayı geçemiyor.
Şimdi bir çok takipçimiz denizi soracaktır. :) Deniz tahmin ettiğiniz gibi buz!. Hatta denize girmek için adanın kuzeyine doğru özel plajların bulunduğu yere gittik. Buraya giderken yolun bittiğini düşünebilirsiniz, hatta kaybolduğunuzu sanabilirsiniz ancak durmayın yola devam edin.. Merkeze olan uzaklığı 20 dakika.. Neyse Bıyıklı Plajına vardığımızda saat 16.00’yı gösteriyordu. Plaj sahibi bizden tam gün parası almak isteyince biz de biraz ilerideki açık alanda durduk. Oğlumuz Can burada suya olan hasretini giderdi.. :) Plaj yönetimi ile ilgili ayrıntılara girmiyoruz ama, soğuk, laubali bir tutum, bakımsız mekan ve tok esnaflık yapan görevli işi özetliyor sanırız..
İkinci günümüzde adanın tüm sokaklarını teker teker turluyoruz, eski taş fırınından, Sevim-Necdet Kent Kitaplığına (Tepedeki değirmenli müze) her yeri dolanıyoruz. Burada yaşamanın keyfi bambaşka.. Sevim Necdet Kent Kitaplığı, Koç grubu tarafından restore ettirilip müze haline getirilmiş. Enfes bir manzaraya hakim cafe-bistro’su var. Fiyatlar makul, çalışanlar oldukça güleryüzlü. Biz limonata ve kahve molası verip buradan ayrılıyoruz.
Gezi listemizde Şeytan Sofrası var. Ayvalık – Sarımsaklı yoluna doğru sahilden ilerleyip Şeytan Sofrası tabelalarını izlemeniz yeterli. Geze geze, yavaş giderseniz yaklaşık 20 dakika da burası sürüyor adadan. Burada tepeden hakim konumda Ayvalık ve Cunda manzarası izleyebilirsiniz. Manzara nefis. Ancak uyaralım feci bir rüzgar var, insanı dayak yemiş gibi yapıyor. Resmen sersemledik, yorulduk :) . Tepede birkaç restoran var. Yemeklerden, gözlemeye, Ayvalık tostu’na herşey mevcut. Biz Ayvalık tostu istedik oldukça vasat bir tost geldi. Burada birşeyler yemek isteyenler, rüzgardan yemeklerin 1-2 dakika içerisinde soğuyacağını da hesap etsinler.. :)
Geldiğimiz yolu tekrar iniyoruz ve Sarımsaklı’yı takip ediyoruz. Ana baba günü. Plajlarda adım atacak yer yok. Ama oğlumuz denizi görünce girmek istiyoru bizde hemen bir şezlong ayarlıyoruz 10 TL verip. Plaj halk plajı, kabin duş mevcut. Su yine buz gibi :) titreye titreye bu sefer bizde giriyoruz.. Tekrar hatırlatalım: Ağustos ayı ama su buz gibi..Galiba Akdenize fazla alıştık.. :) Sarımsaklı Ayvalık’ın oteller ve plaj bölgesi aslında. Bu yüzden gezilecek çok fazla bir yer yok, sadece denize girebilir ve bugüne kadar gelmiş geçmiş en güzel dondurmayı yiyebilirsiniz. :) Görüntüsüne aldanmayın ve Yaşar Çarlı’nın Dondurma Evi‘ne gidin..Tüm çeşitlerin tadına bakın. Resmen meyve yiyorsunuz. Bayıla bayıla yedik. Gurmelerin Türkiye’deki en iyi ilk 10 içerisinde gösterdiği bir dondurmacı (bir şubesi de İstanbul Bostancı’da). Yaz aylarında akşamları yaklaşık 2 km kuyruk olduğu da başka bir rivayet bizden duymuş olmayın.. ;)
Akşam Cunda’ya geri dönüyoruz. Papalina yemek için (Buraya has bir balık cinsi, Hamsinin daha da küçüğü) bir balık restoranı seçiyoruz: ‘Kaptanın Yeri’. Sonunda güzel bir balık yiyor ve kapanışı yapıyoruz.. Artık sabah yola çıkacağımızdan zeytinlerimizi ve zeytinyağımızı alıyoruz: Has Ada Zeytincilikten. Tek kelime nefis. Şu an hala oradan aldıklarımızı tüketiyoruz.. :) Ayrıca bu zeytinci de Türkiye’deki en iyi ilk 10 arasına girmiş lezzet bakımından bilginize. Meydana doğru yürürken Tarihi Taş Kahve‘de lokma ve çay keyfi yapıyoruz.
Kısa sürse de biz bu geziden çok keyif aldık. Evimize gülen yüzlerle bol enerjili döndük. Aslında bize sorarsanız 3 gün Cunda ve çevresi için yeterli. Kafanızı güzelce dinleyebilir, bolca oksijen depolayabilirsiniz. Bir tatilinizi mutlaka buraya ayırın ve doğanın keyfini çıkartın. Şimdi gelelim otelimize;
Pelin Butik Otel;
Otel iki binadan oluşuyor ortada büyük bir yeşil alanı var. Odalar güzel, temiz(di). Ancak;
İlk gittiğimizde bizi otel sahibi Pelin hanım karşıladı. İlk şaşırmamızı fiyat konusunda yaşadık telefında bize verdiği fiyatı vermediğini söyleyerek kısa bir gerilim yaşadık. Bize balkonlu odaların gecesinin 200, balkonsuz odanın gecesinin 150 TL olduğunu söylemişti. Ancak gittiğimizde bu rakamlara 50 TL ekledi. Sonra sanki fiyatı biz vermişiz gibi ‘peki öyle yapalım madem’e geldik.
Ardından iki gecelik ücreti ”yanlış anlamazsak hemen” tahsil edeceğini, çünkü Cuma ve Cumartesi burada olmayacağını söyledi. Anne babasının ise kredi kartından parayı çekemediği için sıkıntı olabileceğini söyledi. Bizde anlayışla karşıladık ve ilk defa hizmet almadan ödememizi yaptık. Ancak şaşırtıcı olan Pelin hanım Cuma, Cumartesi günü de oradaydı ve hiçbirşey olmamış gibi davranmaya devam etti. Kaldığımız iki gün boyunca da odadaki bırakın temizliği, çöplerin dahi alınmaya gelinmemesi bebekli aileler için bir dert haline gelebiliyor.. Otopark için yandaki 4 arabalık boş arsayı kullanıyorsunuz ve sürekli Pelin hanım ”-arabayı çekebilirmisiniz araç gelecek, araç çıkacak”..v.b.. diye uyarıyor. Bu uyarılar bir süre sonra bayıltıcı olabiliyor.
Son sıkıntı ise kahvaltı..Buradan buyrun: Herkese kahvaltı tabağı geliyor. 4 zeytin, fındık peynir, fındık kadar kaşar, küçük pakette hazır tereyağ, bal, reçel…v.s..vasat. Sanki köhne bir pastanede kahvaltı tabağı gelmiş gibi.. Ancak biz burada değiliz. İlerideki masada kahvaltısını yapan çiftin önünde tabak içerisinde taze biber konmuş. Bizde oradaki Pelin hanımdan biber tabağı istedik. Gitti adamların önünden tabağı aldı geldi. Biz gittik çiftten özür diledik. Önünüzden aldı kusura bakmayın dedik.. Utandık yani. Ömrümüzde görmedik böyle bir şey. :) Sonra biz biber yerken bu sefer bizim önümüzden tabağı alıp başka masadaki müşterilerine verdiler. Kısa bir gerilim oldu ama otel sahibi Pelin hanımın herşeye kayıtsız kalması enteresandı. Kardeşim böl şu biberi millete..herkes rahat rahat yesin.. Bu kadar mı kıymetli. Haa bu arada biz müşteriler orada oturur bunları yaşar, hazır ambalajlı kahvaltı yaparken, otel sahibinin kendisine oldukça şık ve mükellef bir kahvaltı sofrası kurması da bizce orada müşterilere yapılan en büyük ayıptı.
Burada şunu anlıyoruz: İnternetten yapılan yorumlar yanıltıcıdır. İyi kötü olabiliyor, kötü iyi.. En güzeli bloglardan ve kalanlardan dinlemek bu otelleri.. Otelcilik hele hele Butik Otel işletmesi ”-İstanbul’dan sıkıldım.. paramda var hıh..otel açayım bari”ye benzemez. Hizmet sektörü nedir önce onu kavramak lazım..Hani daha da gitmem derler ya o hesap oldu bizimkisi.. :)