Rumeli Feneri, Rumeli Feneri Kalesi, Golden Beach


İstanbul Boğazı’nın Karadeniz girişinde karşılıklı iki fener ve adlarını bu fenerden alan yerleşim yerleri bulunmakta; Anadolu Feneri Köyü ve Rumeli Feneri Köyü. Geçtiğimiz senelerde sıkça Anadolu Feneri’ne uğradığımızdan, bu sefer bir farklılık yapıp Rumeli Feneri Köyü ve yakın koylarını gezmeye karar veriyoruz. Hem haftasonunun bir anda ısınan bu güzel güneşli gününü değerlendirmek hem de minicik oğlumuzun temiz bir oksijen almasını sağlamak niyetindeyiz.

Havanın güzelliğinden herkesin de en geç öğlene yollarda olacağını tahmin edip sabah 9.30 gibi yola çıkıyoruz. Malum bebeğiniz varsa, erken uyanıyor ve hayatı hep erken yakalıyorsunuz. Neyseki normal zamanlarda da hep erken güne başladığımızdan bizim için değişen bir şey olmuyor. Göztepe-Rumeli Feneri, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü kullanılırsa 45 dakika sürüyor. Yolda giderken özellikle Sarıyer’den sonrası çok keyifli. Ormanların içinden kıvrıla kıvrıla İstanbul’un son noktasına kadar gidiyorsunuz.

Rumeli Feneri Köyü’ne vardığımızda önce bir dolanıyoruz, ancak erken saat olmasına rağmen heryer araba ile dolmuş, ara sokaklarda bile neredeyse koyacak yer yok. Köyde görülmesi gereken bir kaç nokta var: Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi (1771), Saltuk Dede Türbesi (1788), Ramazan Ağa Camii (17.yy). Limana aşağıya doğru devam ediyoruz, orada da kazı çalışmaları var toz toprak.. Yukarıdaki mekanların hepsi sabahları kahvaltı, daha sonra ise balık, köfte..v.s. ne ararsanız mevcut. Ancak bu toz toprak hoşumuza gitmiyor ve yönümüzü köyün diğer tarafında bulunan Cenevizlilerin yaptığı Rumeli Feneri Kalesi‘ne doğru çeviriyoruz.

Kale, Osmanlılar tarafından da bir süre kullanılmış, ancak şu anda bakımsız ve virane. Konumu muhteşem olan kale’de surlar ve kemerler ayakta boğazı gözlemekte. Kemerlere doğru yaklaştığınızda hemen ön tarafta dev kayaların üzerinde olduğunuzu görüyorsunuz. Bu kayalar inanılmaz büyüklükleri ve dalgaların vurması ile çok ihtişamlı gözüküyor. Kalenin bulunduğu alana giriş aslında olmayan bir kapı girişi ile yapılıyor, devlet koruma altına almak istemiş, göstermelik bir kapı  yapmış herkes bu kapıyı açıp giriyor gibi bir izlenim oluştu bizde. Yani giriş serbest :) Hatta bulunduğu arazi motosikletiyle gelen bir kişi tepeler üzerinde vızır vızır zıplaya zıplaya safari yapıyordu. Buradan Rumeli Feneri köyünü farklı bir açı ile görebilir, Karadeniz’e doğru uzun seyirlere dalabilirsiniz.

Öğlen olması ile birlikte aracımıza gidip oğlumuzu doyuruyoruz, yola devam ediyoruz. Solda yeşillikler, sağ tarafta ise denizi alarak ilerliyoruz. Buralarda da çok güzel evler yapılmış. Evler bittiğinde ise yol sahile sıfır iniyor ve kullanılmayan bir plaj gibi alanda buluyoruz kendimizi. Buradaki suyun temizliği ve berraklığı bizi çok keyiflendiriyor. Hemen arkasında bir lüks site yapılmış, yani evler buraya kadar inmiş ancak oturum henüz başlamamış.. Plaj dediysek kumluk değil, taşlık ancak yazın havalar ısındığında burada giren varmıdır denize bilmiyoruz. Tesis falan hiçbirşey yok etrafta. Sandalyeler alınıp güzel keyifli bir sohpet yapılabilir burada diye not alıp, suyla oynadıktan sonra yola devam ediyoruz. Yolun devamı yine aynı güzellikler içerisinde, gezi kitabımızda Rumeli Feneri’nden Demirciköy’e yürüyüş parkurundan bahsediyor.

Bu parkuru bulmak istiyoruz en azından bakıp denemek lazım. Yol bir süre sonra yine sahilde bitiyor ve Golden Beach Club‘a hoş geldiniz yazısı ile karşılaşıyoruz. Yürüyüş parkuru buradan başlıyormuş. Otopark görevlisi ile kısa bir sohpet yapıyoruz. Aracınızı burada park ediyorsunuz, tesislerden yararlanmak isteyenler; kahvaltı, yemek kısmı ile restorantından, ATV motorları ile gezi turlarından ya da çocuklar için oyun parklarından, hatta kalmak için bungalowlarını kullanabiliyor. İstemeyenler ise yine tesis içerisinden geçerek yürüyüş yoluna girip orman ve deniz kenarından yürüyebiliyor. Otopark ücreti 5 tl ödüyoruz ve yürümeye karar veriyoruz. Bebek arabası ile ancak 500 m ilerleyebiliyoruz. Yol daralıyor, hafif kayalık, taşlık olmaya başlıyor ve biz devam edemiyoruz. (Bu yürüyüş yolu kitapta yazdığına göre (ATLAS DERGİSİ – KIŞ ROTALARI ATLASI 2011) 6 km uzunluğunda ve orman içerisine girmeden Karadeniz’e paralel güzel keyifli bir rota)

Akşam üzeri tekrar aynı yol üzerinden temiz oksijen almış olarak evimizin yolunu tutuyoruz. Bu çok uzak olmayan güzel koylar insanı tatil bölgelerinde olduğu gibi dinlendiriyor. Zaten temiz oksijeni alan oğlumuz dönüşte horul horul uyudu.

(Bu arada diyeceksiniz ki hiç acıkmadınız mı? :) dönüşte balık yemek için Ümraniye’de Çırçır Ormanı içerisinde bulunan sıkça adını duyduğumuz Fevzi Hoca’nın Yeri‘ne giriyoruz. Ancak balığın taze olmaması, porsiyonun çok küçük, içerisinin ana baba günü gibi olması, birde servis ve hizmet kalitesinin düşüklüğü burayı sizlere anlatmamızı engelliyor..)