Abant Gölü’nde kar keyfi

Yine içimiz kıpır kıpır. Bir süredir hareketsiz kalmışız da içimiz sıkılmış. Cumartesi günü canımız kar istiyor, doğa istiyor, lezzetli birşeyler yemek istiyor… Ama aynı zamanda trafik sıkıntısı çekmek istemiyoruz. Kısa bir süre düşünüp kendimizi Ankara-İstanbul otoyolunda buluyoruz. Hiç ama hiç acelemiz yok. Yeterki yolculuğumuz keyifli geçsin. Saat 13.00 gibi yola koyuluyoruz. Yol zaten otoban ve İzmit’ten itibaren araç sayısında gözle görülür bir azalma da oluyor.

Abant’a kadar olan tüm yolculuk toplam 2 saat sürüyor. Buna durup benzin almak dahil. :) İki farklı çıkış oldu Bolu tünelinden sonra Abant çıkışı için. Birincisi Bolu dağını aşıp, tekrar otobana girmeden, kavşaktaki yönlendirmeyi takip ederek, ikincisi de yine Bolu tünelini geçip Abant çıkışını takip ederek. Biz bu yollardan ilkini klasik olanı kullanıyoruz. Aslında Bolu dağını tırmanma sebebimiz birazda nostalji yaşamak. Biraz duygulandık dağı tırmanırken çünkü artık yollarda tek tük araçtan başka kimseleri göremiyorsunuz. Heryer boşalmış. Birçok restoran kapısına kilit vurmuş. Eskiden sürekli uğradığımız ‘İsmail’in Yeri’ ise bu nostaljiyi yaşatırcasına ayakta, açık, direniyor bu yaşananlara. (Bu arada İsmail’in Yeri yeni yerini Bolu Tüneli’ne gelmeden açtı, büyük ve dışarıdan oldukça güzel gözüküyor, ancak içeri girmedik..)

Abant ayrımından ayırılıp artık ana yoldan uzaklaşıyoruz. Yağmur başlıyor. İstanbul’da 15 derece olan sıcaklık 2 saat içerisinde 3 dereceye iniyor. Her yerde karlar var, yol hariç. Milli park olduğundan Abant gölü girişinde görevli, araç için bilet kesiyor ”6 Lira”. Sağlı sollu tur otobüsleri park etmiş, kısa bir süre park edebileceğimiz bir yer arıyoruz. Yolun kenarına bırakıyoruz en sonunda. Bizden sonra gelen ve bizi gören araçlar da arkamıza park ediyorlar ve yol kenarı park alanı 15 dakika içerisinde tarafımızdan oluşturulmuş oluyor.

Arabamızdan iner inmez şoklama gibi bir soğukla karşılaşıyoruz. Mis gibi dağ havası soğukla beraber bizi kendimize getiriyor. Her yerden eriyen kar suları akıyor. Yağan yağmur bizi Abant gölüne getirdikten sonra duruyor. Kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Aslında göl etrafında yapabilecekleriniz sınırlı, biraz yürüyüş, belki fayton turu, gölün çevresinde bulunan otellerde bir yemek..yanında birazda manzara..hepsi bu..

Göl tamamen buz tutmuş. Çok romantik gözüküyor. Ağaçların arasında sürekli bir sis tabakası, hareket halinde enfes gözüküyor. Elimiz sürekli denklanşörde. Bir süre sonra iliklerimize kadar işleyen soğuk karşısında dayanamayıp yemek yemek için göl kenarındaki cafe-restorant’a yürümeye başlıyoruz. Bu arada tur otobüsleri saat 16.00 ya doğru gidiyorlar ve ortalık bir anda sessizleşiyor.

Göl kenarındaki cafe-restoran muhteşem bir manzara sahip konumda. İçeride çıtır çıtır yanan odun ateşi de mevcut. İşte bu bizi kendimize getiriyor. Yemek olarak köfte söylüyoruz. Etler lezzetliydi, genel olarak sıkıntı yok ama servis biraz zayıf. Çok fazla bir beklenti içine girmeyin. 5 köfte, 5 alkolsüz içecek, 5 çay v.s. 85 lira hesap geldi. Kredi kartı da geçiyor. Konaklama yapmak isteyenler için Abant Gölü’nde bir kaç büyük otel bulunmakta. Bunun haricinde Abant Gölü girişinde ise yolda gelirken bir kaç adet butik otel tarzında yerler mevcut. Sıkıntı olacağını düşünmüyoruz. Ama bizim geldiğimiz bu hafta okullarında tatil olmasıyla her yer dolmuş, tatillerde önceden yer ayarlamakta fayda var. 

Yemeğimizin verdiği rehavete kapılmadan tekrar akşam 18.30 gibi yola koyuluyoruz. Günübirlik olan bu Abant Gölü gezimizden mutlu mesud biçimde ayrılıyoruz. Aslında ne yalan söyleyelim şu an İstanbula dönmek hiç istemiyoruz.. Bir sonraki gezimizi sabırsızlıkla bekliyoruz..