May 19 2010

Isparta, Eğirdir, Barla



Bu 23 Nisan cuma gününe denk geliyor ve hemen bunu değerlendirmek üzere dostlarımızın yanına Isparta’ya doğru yola çıkıyoruz. Gece 3 gibi çıktığımız yolculuk sabah 10 gibi son buluyor. Süre ve mesafeler Burdur ile hemen hemen aynı. 580 km yol, yaklaşık 6-7 saat. Adapazarından sonra yeni yollar yapılmış oldukça güzel.


Sabah vardığımızda bir iki saat uyuyup dinleniyoruz. Öğlen telefonlaşıp dostlarımızla merkezdeki Büyük Isparta Oteli’nin hemen çaprazında buluşuyoruz. Ayaküstü hasret giderdikten sonra öğle vaktinin dayanılmaz güdüsüyle gezimize bu sefer yemek ile başlıyoruz ve Isparta Kebabı yemek üzere Kebapçı Kadir’in yerine giriyoruz.

Lokanta dolu, üst kata çıkacakken üst kata bizi almıyorlar ya da almak istemiyorlar ve alt katta yer veriyorlar. Anadoludaki bir çok şehirde üst katlar aile salonu, alt katlar ise erkekler ya da herkes için kullanılıyor. Ama buradaki tutum garip geldi bize. Kebaplarda da garsonumuzun azizliğine uğrayıp herşeyin geç ve eksik gelmesi ile tadı damağımızda kalan kebaplar, salata, içecekler, hoşaf ve tatlı için 4 kişi 96 TL hesap ödedik. Hizmet ile karşılaştırınca içimize sinmedi.

Öğrenciliğimizin geçtiği Isparta göller bölgezinin önemli ve gelişmiş şehirlerinden biri. Gül ile ilgili neredeyse tüm ihtiyaçların önemli bölümü bu şehrimizden karşılanıyor. Ancak ‘Rosense’ mağazaları haricinde gül etkisini şehirde görmek pek mümkün değil. Gül haricinde bir de halılarıyla ünlü Ispartada maalesef bu etkiyi de dışarıdan birinin hissetmesi oldukça zor.

Hatıralarımızı canlandırmak için anılarla dolu sokaklarında tur atıyoruz. Şehir genelde asker ve öğrenci şehri olarak anılır. Sidre tepesi denilen yere doğru çıkıyoruz ilk olarak. Şehri panoramik olarak görebileceğimiz en güzel noktalardan biri burası. Eskiden dağın başı olarak adlandıracağınız mekan artık belediyenin düzenlenmesi ile mesire yeri haline gelmiş. Hem birşeyler yiyip hem de içebileceğiniz güzel bir yer haline gelmiş. İyi de olmuş.

Biraz sohpet biraz çay derken vaktin nasıl geçtiğini anlamamışız. Ama şehirde eski tarihi yapılar bizi bekler diyerek oradan ayrılıyoruz. Tarihi eserlerin bir çoğunu şehir merkezinde yürüme mesafesinde bulabilirsiniz; Peygamber Camii (1782), Dalboyunoğlu Hamamı (1693), Almanların inşa ettiği Valilik Binası, Isparta Müzesi, Ulu Camii (1429), Mimar Sinan Camii (1561), Aya Baniya Kilisesi (1750), Firdevs Bey Bedesteni (1561)…

Akşam yemeğimizi SDÜ Konuk Evi’nde yiyiyoruz. Soğuklar, salatalar ve tatlılar açık büfe, ana yemekler sipariş ile geliyor. Çalışanların hemen hemen hepsi öğrenciler. Sıcak kanlı ve nazikler. Fiyatların da uygun olduğunu söyledi dostlarımız hesap ödetmedikleri için tutarı da vermediler.. Hesap öderken personel ya da değiliz diyorsunuz, eğer personelseniz daha da az ödüyorsunuz.

Eğirdir

Cumartesi sabahı ev kahvaltısının ardından Eğirdir’e doğru yola çıkıyoruz. Isparta-Eğirdir arası 35 km. Yani 20 dk. sonra Eğirdir’e varıyorsunuz. İlçenin girişinde Türkiye’nin tek Dağcı Komando okulu karşılıyor sizi. Virajlı yollarından aşağıya inerken Eğirdir Gölü’de ‘Merhaba!’ diyor tüm güzelliğiyle. Güneşin ve havanın etkisiyle aynı anda yedi farklı su renginin görülebildiği tek gölümüz burası. Balıkçılık ve elma bahçeleri ile ünlü.

Yaz aylarında askerliğini yapanlara bir de turist nüfusu ekleniyor. Gerçi artık eskisi kadar turist gelmiyormuş Eğirdir’e. Biraz şikayetçiler. Ama birazda sorunları çözmede önce biz ne yaptık, sonra da ne yapmalıyız demek gerekiyor.

Gezimizin ilk durağı İslam sanatında ender görülen ‘Kemerli Minare’ yapısıyla Hızırbey Camii (14.yy başları) oluyor. İşçilik, duruş, detaylar hala insanı şaşırtıyor ve hayacanlandırıyor. Birçok camiide alışılagelmiş olan minare yapısı, burada bir kemer üzerine inşa edilerek oldukça zarif bir görüntü yakalanmış. Çok fazla örneği de olmayan bu mimari çok etkileyici gözüküyor.

Dündar Bey Medresesi (1301) ve Hızıbey Camii aynı alan içerisinde karşılıklı inşa edilmiş. Medrese giriş kapısındaki işlemeler muhteşem. Açık bir avluya sahip olan medrese artık maalesef bir pasaj görünümünde. 11 oda olmuş size 11 dükkan. İçerideki sütunların herbirinde kuş motifleri var. Bir kısmı kırılmış, bir kısmı tamir edilmiş, bir kısmı da yeniden birebir yapılmış.

Medreseden çıktıktan sonra sokaklarında ve sahilinde yürüyoruz Eğirdir’in. Derken ‘Eski Eğirdir Evi’ni görmek için tepeye çıkıyoruz. Sahibi vefat edince evi bağışlamış, şimdi müze olarak ziyaret ediliyor. Ancak kapalı. Camında bir telefon numarası yazılı ancak aramıyoruz. Belki arasaydık hemen gelir açardı görevli.

Devam edip Eğirdir Kalesi’ni fotoğraflıyoruz. Kalenin surları hala ayakta ve Eğirdir’e güzel bir noktadan bakabiliyorsunuz. Buradan inip göl çevresinde yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. İstikametimiz küçük adacık. Eskiden bu adacık ile ana kara birbirinden ayrı iken zamanla arası doldurulup birleştirilmiş. Küçük takalar ile bu adacığın etrafında tur atabilir ve keyifli vakit geçirebilirsiniz.

Havası doğası ve çevresi güzellikler ile dolu olan Eğirdir’e en tepeden bakmak için ise ‘Akpınar Seyir Terası’na doğru yola çıkıyoruz. Konya istikametine doğru giderken Akpınar Köyü tabelasından dağa doğru içeri giriyor ve yukarı tırmanıyorsunuz. Eğirdir ile burasının arası yaklaşık 10 dk. sürüyor. Burası aslında küçük bir mesire yeri havasında ama sakin bir yer. Rüzgarlı. Sonuçta dağın tepesi. Yine gözleme-tost ayarında yiyecek ve tabiki alkolsüz her içeceği bulmak mümkün. İnsanın manzara karşısında kuş olası geliyor. Muhteşem. Çıktık inemiyoruz. Tertemiz oksijeni ciğerlerimize depoladıktan sonra acıkan karnımızı doyurmak üzere yine küçük adacığa dönüyoruz.

Eğirdirde tabiki balık yemelisiniz. Hemen hemen hepsi küçük adacıkta bulunuyor. Bizim tercihimiz ‘Big Apple Restorant’ (Gazi Mürsel’in Yeri’ olarakta geçiyor). Sahibi Mürsel bey bizimle yakından ilgileniyor. Tatlı su levreği sipariş ediyoruz. Özel bir soslu hamur ile kızartılan ve löp et olarak gelen balığımız, çok lezzetli olarak midemize iniyor. Bu lezzeti Nursel bey ‘Tereyağlı İrmik Helvası’ ile sonlandırıyor. Alkolsüz hizmet veren Big Apple’da balığımızın porsiyonu 12 tl.

Barla

Akşam üzeri oldu artık. Yedik içtik ancak son bir hamle ile hava kararmadan Barla’yı da görelim diyoruz. Eğirdir Gölü çevresinden dolanarak göl manzaralı virajlı yollardan 25 km sonra Barla’ya varıyoruz.

Yaylaları ve suları ile ünlü olan Barla’da biz eski sokakları turlayarak fotoğraf çekiyoruz. Yazın yabancı turistlerin Barla Dağı, kilise ve eski eserleri gezdiğini, yerli turistlerin ise Çamdağı’nı ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Said Nursi’nin Cumhuriyetin ilk yıllarında sürgüne gönderildiği köy olan Barla bu sebeple inanç turizmine de dönüşmüş durumda. Hava kararırken gezimizi sonlandırıp Ispartaya doğru dönüşe geçiyoruz. Yolda Eğirdir’in dağlarındaki uyuyan güzel silüeti ile karşılaşıyoruz. Dostlarımızın ısrarlı gösterimine rağmen biraz algılamamız zor oluyor ama görünce de vay be dedirtiyor insana.

Bu gezimizde sedece keyifli yemekler ve yerler yoktu; bu gezide 10 yıldır birbirinden uzak kalmış dostların buluşması da vardı. Yediğimiz her lokma bu yüzden daha lezzetli, gördüğümüz her eser bizim için daha değerli oldu..

Göller bölgesinde yapılacak daha çok fazla gezi var, eğer vaktiniz varsa mutlaka buraları gezmenizi öneririz. Ayrıca daha fazla yer ile ilgili bilgi almak için www.ispartakulturturizm.gov.tr adresinden faydalanabilirsiniz.