Tem
11
2008
Bir hafta önceden planladık herşeyimizi. Büyük bir heyecanla Pazar sabahı olmasını bekliyoruz erkenden yola koyulmak için. Fakat sabaha karşı bir yağmur bir fırtına tam planlarımızdan vazgeçiyoruz derken, hava aydınlanıyor sabaha karşı ve güneş tüm kavuruculuğuyla tüm yolları bir kaç saat içerisinde kuruttu. Sabah 10.00 sularında yola koyuluyoruz. Amacımız Yalakdere üzerinden İznik, dönüşte de Orhangazi yolu üzerinden İstanbul. İki farklı yolu da görelim bilelim istedik. Bazı sitelerde rastladığımız Yalakdere yolunun övgülerini bizzat yaşayalım istedik.
Arabalı vapur ile Yalova tarafına geçiyoruz Eskihisar’dan. (Binek araç 45 Ytl.) Yaklaşık 20-30 dk süren bu keyifli yol için diğer alternatif körfezi dolaşmak. Vakit olarak pek birşey değiştirmese de üzerinizdeki yorgunluğu alıyor arabalı vapur. Vapurdan iner inmez bursa tarafına değil tam ters istikamet olan Karamürsel tarafına dönüyorsunuz. Şehrin içerisine girerken ikinci ışıklardan sağa dönüp yolu boylu boyunca takip ediyorsunuz. O yol sizi İznik’e kadar ulaştırıyor. Tepelere tırmanmaya başlıyoruz, sürekli köylerin içerisinden geçiyioruz. Yükseldikçe manzara güzelleşiyor, güneş açtıkça renkler canlanıyor. Yollar oldukça virajlı ama manzara gerçekten etkileyici. Bu yol sizi birçok irili ufaklı köyün meydanından, yanından geçirerek götürüyor. Yalakdere köyü’nde kahvaltı için köy kahvelerinde yapılabilir denmiş elimizdeki notlarda fakat köylerden geçerken tüm kahvelerdeki oldukça kalabalık erkek popülasyonu 4 aile giden bizim gurubumuzun durup çay içmeyi düşünmemize neden oldu. Ailece duramadık. Yol boyunca bir çok motosikletli grup ile karşılaşıyorsunuz. Yollar tam manzara ve motorlar için tasarlanmış sanki.
Yolun sonu sizi Orhangazi yolu ile kesiştiriyor. Zaten burada sizi İznik tabelaları yönlediriyor artık. Karşımıza çıkan ilk kahvehanede durup göle sıfır birer çay içiyoruz. Orhangazi yolu o kadar güzel ve keyifli ki insanın sürekli yol alası geliyor.
İznik şehir olarak tam bir tatil şehri görünümünde. Tarih sizi şehre girer girmez karşılıyor ve nereye giderseniz gidin peşinizi bırakmıyor. Şehrin tüm etrafı zaten surlar ile çevrili. Şehrin merkezinde turizm bürosu var. Burada bilgi alıyoruz nereleri görelim, gidelim ve yiyelim diye. Oradaki bayan bize oldukça yardımcı oluyor. Birer de broşür alıyoruz şehir ile ilgili içinde haritasının da bulunduğu. Kendimiz için uygun bir rota çiziyoruz ve sırası ile Antik tiyatrosunu, Yenişehir Kapısı, Kırgız Türbesi, Şehir müzesi, Yeşil Cami ve İznik’i tepeden gören muhteşem mazarasıyla bizi etkileyen Osmanlıdan kalma bir türbeye çıktık.
Şehir içerisi tam bir açık hava müzesi görünümünde. Tüm tarihi eserleri görmek istiyor insan. Size sürekli şehrin muhtelif yerlerinde şehir surları eşlik ediyor. Eski sokaklar aynen korunmuş. Hatta bazı yerlerde belediye güzel tanzimler yaparak çini dükkanlarını belli yerlerde toplamış. Sizi rahatsız eden sürekli birşeyler zatmaya çalışan kimse yok. Sahil şeridine iniyoruz şehir turumuzu tamamladıktan sonra. Burada Yayın balığı güzeldir diyorlar ve bizde tercihimizi o yönde kullanıyoruz. Balığın kızartması ve şişi var. Bizim damak tadımıza kızartması daha leziz geldi, şiş biraz tavuk şişi andırıyordu :) Sahilde bir yürüyüşün ardından Orhangazi üzerinden tekrar İstanbula geri döndük. Şehirde o kadar gezmeye rağmen hiç yorulmadığımızı hissettik. Akşam üzeri şehrin içerisinde mutlaka bir kahvede çay kahve için, gezilecek tarihi eserleri inceleyin, sahilde mutlaka kızartılmış yayın balığı yiyin, yürüyüşünüzü yapın. Bu geziden hiç pişman olmayacaksınız.
no comments | tags: Çini, İznik | posted in Türkiye