Amasra, Amasra Müzesi, Bakacak Tepesi, Amasra Kalesi, İstavrit, Amasra Salatası, Bartın
Sabah erken kalkıp pansiyonumuzda son enfes kahvaltımızı yapıyoruz. Aslında yolumuz çok fazla değil. Ancak yolda yer yer yapım çalışmaları olduğunu öğrendiğimizden temkinli davranıyoruz. Amasra-Safranbolu arası yaklaşık 80 km. Normal şartlarda en fazla 1 saat sürüyor. Eşyalarımızı aracımıza yüklüyor ve yola koyuluyoruz.
Yolda neredeyse tek tük araç görüyoruz. Haftasonu yoğunluğu kalmamış, büyük ihtimalle tüm turlar geldikleri gibi dönmüşler. Bu bizim içinde çok kalabalık olmadan gezmek anlamına geldiğinden bir noktada seviniyoruz. :) Yolda bir süre sonra etrafımızı görmeden ilerlediğimiz farkediyoruz. Bu ne muhteşem bir yol böyle.!? Etrafta ağaçlar o kadar sıkı ve yeşil ki yer yer ağaçlar yollara kadar çıkmışlar. Bu şekilde uzunca bir süre ilerliyoruz. Yoldan keyif almak demek böyle bir şey olmalı! Hiç işiniz olmasa bile ara ara gelip bir ileri, bir geri gidesi geliyor insanın.. :)
Yolda yapım çalışması sadece bir iki yerde kısa kısa karşımıza çıkıyor ve bir sorunla karşılaşmadan Amasra’ya varıyoruz. Şehre ilk önce Fatih Sultan Mehmet’in de hayran hayran izlediği Bakacak Tepesi’nden giriş yapıyoruz. Herşey ayaklarınızın altında. İhtiyacınız olan tüm güzellikler ise yanıbaşınızda. Sağınız yeşil, solunuz mavi.. (Bu anlatımı heralde Karadeniz turu yaptığımızda sürekli kullanacağız. :) ) Küçük bir yerleşim yeri olduğundan kalacağımız Amasra Anadolu Otelcilik Turizm Meslek Lisesi’nin Uygulama Oteli‘ni zorlanmadan buluyoruz. Bir gün önceden telefon ile rezervasyon yapmıştık, şimdi sorunsuzca kaydımızı yaptırıyoruz. Ancak odalara çıkış 13.30 diyor çalışan öğrenciler güler yüzleriyle ve bizde o saate kadar beklemek istemediğimizden eşyalarımızı bırakıp dolaşmak için çıkıyoruz. Amaç yerleşene kadar en azından bir iki yer görmek. Yürümeyi sevenler Amasra’da şehir içerisinde araca pek ihtiyaç duymayabilir.
Otelden aldığımız bilgilendirici Amasra broşürlerini inceleyip bir rota çıkartıyoruz. İlk hedefimiz bizi girişte karşılayan Amasra Müzesi. Müzeye girerken büyük bir heyecanla Müze Kart’larımızı çıkartıyoruz ancak kapıdaki görevli gerek olmadığını söylüyor. Bir süre sonra müzeler haftası dolayısıyla girişlerin ücretsiz olduğunu anlıyoruz. Müze 1884 yılında Denizcilik Okulu olarak yapılmaya başlanıyor ancak bir türlü bitirilemiyor. 1976 yılında Kültür Bakanlığı müze yapmak için restarasyona başlıyor ve aynı zamanda açılış tarihi olan 1982 yılında bitiriyor. Müzenin yeri konumu muhteşem. Oldukça güzel arkeolojik eserler var. Hellenistlik dönem, Roma, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı eserlerine ilgi duyanların kesinlikle görmeleri gereken bir müze.
Müzeden çıkıp Amasra’nın merkezine ilerlediğimizde gezimizde bir tad eksikliğini farkediyoruz. Bu tad mimari lezzetsizlik! Bu kadar güzel bir kenti bu kadar iç içe ve kötü bir mimariyle bozmaya kimsenin hakkı yoktu. Evler çirkin. Bakımsız. Bir süre sonra Amasra kalesine gittiğimzide durumun vehametini daha da iyi kavrıyoruz. Neredeyse kaleye ait hiçbir parça göremiyoruz. Evler bu kadar rezil olamaz. Mimari bir rezalet. Herkes kafasına göre tarihi kale içerisine ev yapmış. Tarihi bir kaç ev ise bakımsızlıktan bugün yarın yıkılmak üzere. İçimiz yine cız etti. Bir çok ev dış sıva renkleriyle kalmış. Bir kısmı denizi görmek için birbirini yemiş. Üst üste katlar çıkmış. Biz size denizin güzelliğinden bahsedemiyoruz. Bir kenti kent yapan kültürel ve doğal unsurları ellerimizle boğarak öldürmüşüz. (Bu arada tarihi eserler üzerine spreyle yazılan isimlerden ve aşk ilanlarından bahsetmiyoruz bile. Bu artık gittiğimiz bir çok yerde normalleşti bizim için..) Buna devletin resmi kurumları da onay vererek cinayeti resmileştirmişler. Nerede maşhur Amasra Kalesi? Burada..ee surlar?..şu köşede var bir parça..biraz bu tarafta..gerisi evlerden gözükmüyor. Oh ne güzel. Biz buraya ev görmeye değil tarihi ve doğal güzellikleri görmek için geldik. Ama yok. Böyle olmayacak. Biz son tarihi eseride yok edene kadar akıllanmayacağız. Ya da ABD, Avrupa diyecek bize ‘koruyun eserlerinizi!’ diye biz öyle yapacağız. Ondan önce akıllanmıyoruz. Yine sinirimiz kalktı.
Amasra Kalesinde girerken ‘Kemere’ denilen bir körüden geçerek giriyorsunuz. sağınızda ve solunuzda nefis deniz manzarası ve Tavşan Adası var. (Aslında biraz gücümüz yetse bu denizi de kırar dökeriz iki bina çıkarız ama..neyse..) Ada üzerinde tavşanlar olduğundan bu isim verilmiş. Bir de Bizans dönemine ait kilise kalıntısı var ancak biz göremedik. Onun haricinde bir özelliği yok. Kalede Fatih Camiisi ve Kültür Sanat Evi‘ne (Chapel olarak geçiyor.) gidiyoruz. Kültür evi kapalı. Fatih Camii ise yanıbaşında görülebilir. Küçük ve kiliseden çevrilen bir camii. Hatta Cuma hutbelerinin Kılıç ile okunması geleneği günümüzde bu camii’de yaşatılıyormuş.
Kalede en tepe noktasında Amasra Feneri‘ne kadar çıkıyoruz. Oldukça sert esen bir rüzgar var. Hava sıcak olmasına rağmen hasta edebilir. Çıkmak zor terletiyor insanı. Ancak sağa sola bakmak çok keyifli. 1863 yılından beri binlerce gemiye yol gösteren bu fener hala takır takır hizmet veriyor. Kaleden inip çarşı merkezine giriyoruz. Burada alışveriş yapabileceğiniz uzun bir çarşısı var. Sağlı sollu hediyelik eşya alabileceğiniz onlarca mağaza. Bu sokak sizi yine limanın olduğu kısma kadar götürüyor. Liman aynı zamanda otopark. 5 TL karşılığında aracınız süresiz kalabiliyor.
Bizim için en önemli an olan yeme içme kısmına geliyoruz. Burada yiyebileceğiniz en lezzetli yiyecek tabiki balık ve meşhur salatası. Balıkçıların önünden geçiyor ve fiyatlarını karşılaştırıyoruz. Aşağı yukarı hepsi aynı. Biz kararımızı en kalabalık yer olan Çeşm-i Cihan‘dan yana kullanıyoruz. Bu balıkçı bir çok ünlününde uğrak yeri olmuş. Hemen masamız kuruluyor nefis manzara ile beraber. İstavrit söylüyoruz. Kısa bir süre sonra istavritlerimiz ve enfes salatamız yanıbaşımızda oluyor. Salatanın içerisinde neredeyse 35 farklı ot-sebze buluyor. Muhteşem bir lezzeti ve görsel şöleni var. Yemek sonrasında bize değişik gözüken Ballı Yoğurt tatlısını denemek istiyoruz. Üzerine cevizde ufalanan bu tatlı oldukça hafif ve lezzetli. Aslında evde de yapabileceğiniz bir tatlı. Yazarken bile o anları hatırlamak ağzımızı sulandırıyor. :) Ancak bir saniye..tatlının fotoğrafını çekmeyi unutmuşuz heyecandan. :) Kendimizi o kadar kaptırmışız ki yemeğe. Hemen orada bizimle ilgilenen görevliye derdimizi anlatıyoruz. Çekmemiz lazım başkasına götürüken haber et çekelim diyoruz. Kibarlık yapıp biz size yapalım bir tane daha diyorlar fotoğraf çekimi için. Ancak bu tatlı öyle uzun dayanabilecek bir tatlı değil. Hemen bitirmek lazım. Bu sebeple biraz mırın kırında edilmiyor değil. Fotoğraf çekimi için gelen Ballı Yoğurt Tatlısı’nda bizim tatlımızda olmayan bir de muz eklenmiş. Aslında bu daha da lezzetli gözüküyor ve bize ikram edilen bu tatlıdan yan masayı nasiplendiriyoruz ancak bizim tatlımız neden böyle değilde diye de sormadan edemiyoruz.
Hemen otelimize dönüyor ve dinleniyoruz. Geçen saatlerin ardından biraz gözlerimizi dinlendirmek iyi geliyor. Uygulama oteli çok konforlu ya da lüks olmasa da bir ya da iki gün için güzel ve ekonomik bir çözüm oluyor çoğu zaman. Burada kişi başı kahvaltı dahil 30 TL. Çalışanların neredeyse hepsi lise öğrencisi ve güler yüzlü olunca eksiklikleri çokta önemsemiyorsunuz.
Akşam üzeri Bakacak tepesine doğru ilerliyoruz. Büyük bir çay bahçesi var. Aynı zamanda burada yazları mangal keyfi yapmak mümkün. Gün batımını burada yapıyoruz. Enfes bir manzara. Fatih Sultan Mehmet’in dediği ve hayret ettiği kadar var. ”Lala Lala Çaşm-i Cihan Buramı Ola!”
Yarın ki planımızda Bartın var. Ancak Amasra gezilebilecek bir çok noktayı gördük. Bir kaç yer haricinde. Bu yüzden akşamı Bartın’da yapalım diyoruz. Zaten Bartın en fazla 20 dk. sürüyor virajlı yollardan dolayı. Yoksa km olarak fazla bir uzaklığı yok. Hemen kendimizi Bartın’da buluyoruz. Şehre girerken o kadar çok eski ve tarihi ev ile karşılaşıyoruz ki bu bizi çok memnun ediyor. Bu evlerin büyük çoğunluğu hala kullanılıyor. Şehri bilmiyoruz. Nereden gidilir nasıl merkeze inilir..Tam bu sırada önümüzde bir askeri araç çıkıyor. Komutanını şehrin merkezine götürdüğünü düşündüğümüz aracı takip ediyoruz bir kaç dakika sonra kendimizi merkezde buluyoruz. Hemen bulduğumuz ilk yere park edip şehrin en işlek caddesinde yürüyüş yapıyoruz. Zaten bir çok küçük Anadolu kentinde olduğu gibi burada da en işlek bir cadde bulunuyor ve herkesi bu cadde üzerinde buluyorsunuz. Burada yürümek aslında şehrin dokusunu yaşamını ve yaşayanını anlamak için çok faydalı oluyor. Şehirle ilgili kafanızda bir şekil çizmenize yardımcı oluyor. Bartın sakin ve eski dokusunu koruyan bir kent. Belediye binası bile oldukça tarihi gözüküyor. Umarız bu dokuyu kentleşme adına yoketmeyiz.
Akşam tekrar Amasra’ya kaldığımız otelimize dönüyoruz. Sabah ilk hedefimiz Devrek oradan Karadeniz Ereğli.