Yedigöller Milli Parkı
Güzel ve sıcak bir haziran günü havaların da sıcaklığını fırsat bilip Yedigöllere gitmeye karar veriyoruz. Eşyalarımızı ve sıfır kilometre özel yapım mangalımızı da bagajımıza alıp yola koyuluyoruz. Bu sefer bir farklılık yapıp Yedigöller içerisindeki Dağ Evi‘ni kiralıyoruz. Özel bir şirkete devredilmiş. Geceliği 200 tl. Bebeğimiz var ve geceyi rahat geçirmek istiyoruz. Buraya nokta koyuyoruz vee; konaklama maceramızın rezaletini yazının kalan kısmında lütfen heyecanla okuyun :)
İstanbuldan Cumartesi günü erkenden yola çıkıyoruz. Bolu’da hava güneşli gözüküyor. 3 saat sonra otobandan Bolu’ya varıyoruz. Eksiklerimizi bulduğumuz marketlerden ve son olarak da etimizi yine Bolu’daki şehir merkezinden alarak yola devam ediyoruz. Ulaşım için 2 seçenek var. Otobandan Bolu/ Yeniçağ çıkışından Bolu merkeze buradan da Yedigöller tabelasını takip ediyorsunuz. Bu aslında aynı zamanda dağ yolu tabir ettikleri yol. Diğer yol ise Mengen üzerinden ulaşım. Bu yol nispeten dağ yoluna göre daha güzel(miş). Biz gerek manzarası gerekse oksijeni için dağ yolunu kullanıyoruz.
Bolu merkez – Yedigöller arası 45 km kadar. Ancak yol stabilize, virajlı ve bozuk. Bu gözünüzü korkutmasın normal bir araba ile gayet rahat ulaşabilirsiniz. Tek kötü yanı ortalama hızınızın 20-40 km olması. Yolun keyfi muhteşem. Köylerin içerisinden geçiyorsunuz, yolu kapatan inekler, koyun sürüleri, yanda akan şırıl şırıl çeşmeler, yalaklar..Camı pencereyi açıyoruz içimize oksijeni alıyoruz. Hava bir anda soğuyor. Aslında güneş bir türlü çıkamıyor. Dağı tırmanmaya başladıkça da kış şartları ortaya çıkıyor bu yaz gününde. Yağmur, sis, çamurlar, büyük su birikintileri.. Bunlar aksine yolculuğumuzu daha da keyifli hale getiriyor. Yolculuktan keyif alıyorsanız bu yol tam size göre.. :)
Yolda küçük bir tabela ile karşılaşıyoruz: ”Telefon Türksel çeker”. Hakikaten de öyle. Başka hiçbir telefon çekmiyor. Yolun sonunda giriş için görevli bilet kesiyor ‘araba 8 tl’. Girer girmez de karşımızdaki güzel evlerin dağ evleri olduğunu anlıyor ve bu evde kaldığımız sürece yaşayacaklarımızı bilemeden :) anahtarımızı almaya müdüriyete restoranın olduğu bölüme gidiyoruz. Gördüğümüz yeşillikler ve manzara karşısında ağzımız açık kalıyor. Sımsıkı ağaçlar, yeşilin her tonunu yakalamak mümkün. Nefis manzara, kahvaltımızı yapıp anahtarımızı sonra alırız diyoruz, hemen gördüğümüz ilk masaya kurulup muhteşem bir açık hava kahvaltı keyfi yaşıyoruz.
Otel müdürü yemekten sonra bize anahtarı veriyor. Giriş 12.00 de çıkış 10.00’da diye de ekliyor. Evde herşeyin olduğunu, bir ihtiyaç halinde söylememizi tembihliyor. (Bir daha da ne müdürü ne de bize telefonda yardımcı olan bayanı görüyoruz.) Yukarıya eve çıkıyoruz. Bizi minik bir fare karşılıyor. Konaklamamız boyunca sürekli bizimle temasa geçmeye çalışan bu fare ara ara tahtaların arasından çıkarak heyecan yarattı. Odalara yerleşmek için (bizimle beraber kuzenlerimiz de çift olarak var) yukarıya çıkıyoruz. Yatakların üzerlerinde battaniyelerin arasında kurtlar, tırtıllar ve karınca orduları geziyor. Vaziyet çok kötü. Çünki bazı hayvanların vıcığı çıkmış karıncalar onu yatakta yiyiyor. Tuvalete girip elimizi yıkamaya çalışacağız ama umuma açık tuvaletler bile bu kadar kötü olamaz diyip elimizi sağa sola deydirmeden çıkıyoruz. bebeğimiz var güzel bir konaklama yapalım diye hayal kurarken perdelerinden, tuvaletine, yataklarından, mutfağına tam bir pislik yuvası halini almış nefis mimarili dağ eviyle karşılaşıyoruz.. Yanımızdaki gelen aileyle durumu paylaşıyoruz onlar da pislikten şikayetçi. Aslında dışarıdan baktığınızda evleri o kadar şirin ve güzel ki insan ormanda bir evim olsun hayali kursa ancak bu kadar güzel kurabilir. Ancak işletme kötü olunca orası azap halini alıyor.
Eşyalarımızı bırakıp etrafı dolaşıyoruz. Yedigöller Milli Parkı dev gibi bir alanı kaplıyor: yaklaşık 550 hektar. Burada adından da anlaşılacağı gibi 7 tane gölden oluşuyor. Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl ve Seringöl. Evlere en yakın olan Sazlı Göl’e yürüyüş yapıyoruz. Bir süre sonra puslu hava sağanak bir yağmura bırakıyor kendini. Biz de evden uzakta olduğumuz gibi kalıyoruz. Ama o kadar sık ağaç dokusu var ki bize şemsiye görevi görüyorlar ve çok az ıslanıyoruz. Yağmur durana kadar sesi ve suları izliyoruz, inanılmaz dinlendiriyor bizi. Akşam üzeri oluyor ve eve dönüyoruz mangal yakmaya. Kapıda fare bizi karşılıyor. :)
Hava bir anda soğuyor ve 9 dereceye kadar düşüyor. Yakacak odunlarımızı hemen karşıdaki depodan temin ediyoruz. Ne gelen var ne giden. Normalde haber vermek gerekiyor. Evler ve müdüriyet arasında 1-2 km yol var. Sürekli soru sormak için inmek zor. Zaten onların da pek derdi değil. Evde şömineyi yakıyoruz ama baca da tıkalı mı sana. Ohh..! İçerisi duman oluyor bütün gece. Donmamak için odun yakıyoruz, zehirlenmemek için kapı pencereyi açıyoruz. Uyumak için de koltukları seçtik. Gece bir türlü geçmiyor, uyku yok. Hatta geri dönmeyi tartışıyoruz aramızda ancak gece yarısı dağ yolundan gitmek istemiyoruz, çok ıssız. Sabahın ilk ışıklarıyla evi terk ediyoruz. Kötü konaklamaları tecrübe etmiştik zaman zaman ama bu kadar rezilini hiç yaşamamıştık. Maalesef derdinizi anlatacağınız 1 kişi bile ortalarda yok.
Sabah Milli Parkın başka bir göl kıyısında güzel bir kavaltı sofrası ile gözümüzü ve midemizi şenlendiriyoruz. Görmediğimiz noktaları geziyoruz, yürüyüş yapıyoruz. Evi biz de rezalet bıraktık. Koltuklar her yerde, yanmış odunların külleri, aşağıya indirilmiş minderler v.s.. evde savaş sonrası bir görüntü var. Öğlen saat 13.00 gibi bir eşyamızı unuttuğumuzu farkedip tekrar evve dönüyoruz. Kapı açık, bıraktığımız gibi. İçerisi rezalet, aynen bıraktığımız gibi. Yani normalde 10.00 da boşaltın dedikleri odaya saatler sonra gittiğimizde bile kimsenin uğramadığını üzülerek gördük. Böyle bir mekan muhteşem bir işletme ve temizlik ile değil 200, 500 TL ye bile kiralayabilirsiniz.
Neyse; gelelim gezimize. Burada aslında günübirlik ya da çadır kampı için gelip, muhteşem doğada dinlenmek yapabileceğiniz tek şey. Çok güzel çadır kampı kurulabiliyor. Hatta karavan kamp alanı bile vardı. Yürüyüş yolları, şelaleleri, bitkileri ve ağaçlarıyla muhteşem bir yer. Pazar günleri çevre yerleşim yerlerinden mangalcı akınına uğruyor özellikle yaz günleri. Gölleri, Gülen Kayaları görmeyi, giderken de seyir terasından fotoğraf çektirmeyi görmeyi ihmal etmeyin. Kafa dinlemek için yeşile doymak ve oksijenden çarpılmak için muhteşem bir yer. Hatta bebeğimiz büyüsün onunla gelip kamp yapacağız. :)
Eylül 18th, 2011 at 10:25
Doğal güzelliklerimizi koruyamıyoruz bir yana, yararlanamıyoruz, işletemiyoruz da. Güzel hizmet, uygun fiyat kavramı bizde ‘o da olsun, bu da olsun, hem de ucuz olsun; yok ya’ anlayışı nedeniyle pek benimsenmiyor. Ama diğer ülkelerde bu bi düstur. Lüks ve pahalı yerler azınlıkta ve o yerler de o bedeli hakedecek farklılık sunuyorlar.
Eylül 28th, 2011 at 10:32
slm
bizde 8 ekim gibi gitmeyi dusunuyoruz aynı yere 2 cocukla gitmeyi planliyoruz ama anlattiklariniza bakacak olursak epey bir macera bizi bekliyor.
Temiz çarşaf battaniye götürsek gene de kalınmayacak kadar kötü mü tesisler?
Birde mangali yanınızda goturmussunuz , orada mangal yapacak ekipman yokmu ?
tsk
Eylül 30th, 2011 at 12:30
Merhaba, temiz eşyalar götürülerek kalınacak yer daha güzel bir hale getirilebilir. Tabiki birazda temizlik malzemesi..v.s.. Ancak unutmamak lazım ki bunun için para ödüyoruz, hizmet almak için. Tek yapmaları gereken temiz bir yer teslim etmek. Başka bir lüks beklemiyor kimse doğada. Mangal için bir aparat yok. Kendinizin götürmesi lazım ya da aşağıda restoranlarda yiyebilirsiniz. Ortalama ücretler 25 TL gibi.
Sevgiler.
GezipGördük
Ocak 18th, 2012 at 15:07
Merhabalar. Bolu’lu bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine 3 günlüğüne yedigöllere gittik. 30 ağustos ile 2 eylül arasında kaldık. Son 30 km gerçekten inanılmaz kötü bir yolu vardı. Milli parka gittiğimizde kalacak yer olarak 2 tip yer gösterdiler. Birincisi birkaç ailenin kaldığı tek kişilik odalardan oluşan bir yerdi. Diğeri ise bungalowlar. Biz her nekadar odalarda yer ayırtmış olsakta bungalowların biri boş olduğu için orada kaldık. Evlerin manzarası çok hoş olsa da içleri çok çok pis. Neredeyse tüm bungalowların çatılarında fare var. Resmen cirit atıyorlar. İçeride şömine var. Yaz olmasına rağmen akşamları odun getiriyorlar, şömineyi yakmadan uyumak imkansız, o kadar soğuk yani. Ancak şöminenin karşısında ısınmak ve közde patates kızartmak enfes keyif verici.
Gidecek olanlara yanlarında her türlü yiyeceklerini getirmelerini öneririm. Çünkü market yok. Bir tane lokanta var. Lokantanın kantini var, herşey ateş pahası. Mesela Bir ekmek 5 lira. Lokanta da İstanbulun en lüks lokantalarından 3 kat daha pahalı. Mesela 1 porsiyon et 50 lira.Biz Gitmeden Boludan patates, domates, ekmek vs. tüm ihtiyaçlarımızı aldık, buna rağmen yemek yapabilmek için yağ, tuz, yumurta vs. için 100 liradan fazla harcama yaptık. Fazla bilindik bir yer olmadığı için doğallığı bozulmamış. Ancak parkın içinde gezerken bile yollar toz duman. Ormanın içleri ve şelale bölgesi çok egzotik. Her türlü kötü duruma rağmen sadece şelalenin üstünde bulunan 7 çeşmenin buz gibi suyundan kana kana içmek için bir daha gitmeye değer.
Sabah güneş doğmadan göllerin etrafları inanılmaz güzel oluyor. Temiz hava insanın başını döndürecek kadar güzel. Çok erken saatte ıssız yerlerde gezinmek yabani hayvanlarla karşılaşma riskinizi çok fazla artırabilir.
Birazcık bakım yapıldığında ve ufak bir yatırımla inanılmaz bir turizm alanı olabilir.
Bu arada telefonum çekmediği için stressiz, güzel bir 3 gün geçirdim.
Dönüş yolunda yaylalardan geçtik, yollardan kuşburnu topladık. Enfes güzeldi.
Gittiğine değdi mi derseniz.
BENCE DEĞDİ…
Mart 1st, 2013 at 23:51
Merhaba arkadaşlar Yedigöller’e geldiğinizde dilerseniz Milli Parka 30 km mesafede orman içinde bulunan iki katlı dağ evinde kalabilirsiniz. Evde bir mutfak, bir salon, üç yatak odası, bir banyo ve tuvalet, bir hobi odası ve iki balkon bulunmaktadır. Mutfakta yemek yapmak için gerekli tüm araç gereç mevcuttur. Bahçede mangal keyfiniz için her şey düşünülmüş olup Bolu dağlarında üreticilik yapan kasaplardan alacağınız nefis etleri ızgarada kendiniz pişirip kendiniz yiyebilirsiniz. Yaz aylarında bahçede organik olarak yetişen domates, salatalık, marul, maydanoz, taze fasulye,yeşil soğan, kabak ve patates gibi sebzeleri kendi ellerinizle toplayıp yemeklerinizde kullanabilirsiniz. Ayrıca komşu evlerde yaşayan köylülerden tereyağı, süt, yoğurt ve yaylada beslenen tavukların doğal yumurtalarını satın alabilirsiniz. Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında gelen konuklarımız bahçedeki ağaçların meyvelerini toplayıp yiyebileceklerdir. Sizler dinlenirken çocuklarınız futbol, basketbol, badminton oynayarak, salıncağa binerek ya da bahçedeki Ağaç Ev’de eğlenerek vakit geçirebilirler.Dışarıdaki masa tenisinde heyecanlı maçlar yaparak ve büyük boy trambolinde zıplayarak hem eğlenip hem de formda kalabilirsiniz. Dilerseniz çitle çevrili ve aydınlatmalı bahçemizde bulunan iki adet çadırımızda kalarak güvenli bir ortamda çocuklarınıza kamp tecrübesi yaşatabilirsiniz. Bölge off road, trekking ve kamp için çok uygun olup, 15 dakika yürüme mesafesinde balık tutabileceğiniz küçük bir göl mevcuttur.
Nisan 29th, 2013 at 01:34
Manzara mükemmel. 42 km lik yol berbat. Arabasına kiyamayan tur otobüsüyle gitmeli benim içim çok acıdı.