Küçük Ege Turu 3. Bölüm: ‘Altınoluk Çam Mahallesi, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Akçay Hasanboğuldu ve Sütüven Şelalesi’

Altınolukta Öğretmen evi’nde yerimizi ayarlıyoruz. Öğretmenevleri konaklama açısından birçok yerde ekonomik ve temiz bir çözüm sunuyor. Öreneğin 5 çeşit akşam yemeği 8 ytl. Konaklama bedeli 2 kişi 4o Ytl. Tabi bu fiyatlar bulunduğunuz şehre göre değişiyor. Bavullarımızı bıraktıktan sonra kalabalık ve yoğun Altınoluk merkezinden eski Çam mahallesine doğru yukarıya tırmanıyoruz. Şehir merkezine 5 dk. uzaklıkta bulunan mahalle eski evleri ve tertemiz oksijeni ile bir anda farklılaşıyor. Ancak bayram yoğunluğu şehir merkezini kalabalıklaştırmış ve açıkçası hiç şehirleri, alışveriş merkezlerini özlememişiz. Hemen kendimizi Akçay istikametine atıyoruz. Yol üzerinde ilerlerken ‘Tahtakuşlar Köyü ve Özel Etnografya Müzesi’ tabelasını yolun orta refüjünde göreceksiniz. Biraz tabelalardan yakalaması zor oluyor ama herhangi birine sorarsanız hemen tarif edip gösteriyorlar.

Yine dağlara doğru tırmanış başlıyor ve 2-3 km ileride sol tarafta özel Etnografya müzesini görüyorsunuz. Hava yağışlı olmasına rağmen bizim bulunduğumuz süre içerisinde birçok kişi gelip ziyarette bulundu. Müze sahibi Alibey Kudar adında emekli bir öğretmen. Oldukça hoş bir sohpete sahip Alibey beye kafanızdaki tüm soruları sorabilirsiniz, sizi bilgilendirmekten ve tecrübelerini paylaşmaktan büyük bir keiyf duyuyor. Müze ücreti tam 2 Ytl. İçeride Türkmen kültürü ile ilgili eşyalar, Kütüphane ve deniz ürünleri bulunuyor. Bu müze aynı zamanda 1994 yılında UNESCO ödülü almış. İçeride 360 kg ağırlığında 197 cm uzunluğunda bir deniz kaplumbağası da bulunmakta. Bu kaplumbağa dünyada sergilenen en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası. Müzeden çıkıp devam ettiğiniz takdirde yol sizi Tahtakuşlar köyüne götürüyor. Ama bizim programımızda şelalerimizi görmek var. Tekrar geldiğimiz yoldan aşağıya doğru iniyoruz, sağlı sollu her yer Assos’tan beri zeytin ağaçları ile kaplı. Milyonlarca ağaç bizi yol boyunca yalnız bırakmadı.Ana yola inip Güre’yi geçtikten sonra Akçay’ı da arkada bırakıyorsunuz ve Zeytinli köyüne doğru ilerliyorsunuz. Yol girişinde zaten Kaz dağları milli alanına girdiğinizi belirten bir tabela size herşeyi uzaklıkları ile gösteriyor. Köyü bıraktıktan sonra dağ yolları başlıyor. Bu yollar oldukça dar ve dikkatli gitmekte fayda var çünkü aynı zamanda bozuk satıhlar mevcut. Yolun sonunda bir giriş kapısı mevcut. Burada Milli Parklar Bekçisi sizi karşılıyor diye düşünürkeen, bakıyoruz ki, kimse yok. Terkedilmiş gibi bir görüntü var. Bir kaç yüz metre ileride bir iki şelale lokantası var. O tarafa ilerliyoruz ve o sırada lokantaların yanından bir adam çıkıyor elinde makbuzlar ile. Görevli midir? Kimdir nedir bilmiyoruz? ‘-Giriş ücretli abi’ diyor. Bakıyoruz elinde resmi makbuzlar var. İyi bakalım diyip arabalar için 6 ytl olan biletimizi alıyoruz. Tabiki inanılmaz bir serinlik var. Suların uzaktan gelen şırıltısı kulaklarımızı çınlatıyor. Aracınızı koyduğunuz bu noktadan itibaren yaya olarak devam etmek zorundasınız. Şalalenin suları yer yer büyüklü küçüklü göletler oluşturmuş. Bu göletlere tahta masalar bırakılmış. Yazın tahmin ediyorz ki buralarda bol bol mangal keyfi yapılıyor. Yaklaşık 200-300 metre taşlardan ve patikalardan çıkarak dağa doğru hafif bir tırmanma yapıyorsunuz. İleride yolun sonunda büyük bir kayanın üzerinden şarıl şarıl beraak mı berrak bir su orta büyüklükte bir gölete akıyor. Bu su temizlik ve berraklığının yanısıra köyünde içme suyuymuş. Hatta su o kadar temiz ki bardağınızı daldırıp suyu içebilirsiniz. Zaten suyun bir kısmını köylüler bir kanal ile yönlendirmişler. Orada bulunanlar suyun seviyesinin az olduğundan bahsediyorlardı, yaza girerken tahminimizce daha da gürül gürül oluyor bu şelale.

Ana yola inip Güre’yi geçtikten sonra Akçay’ı da arkada bırakıyorsunuz ve Zeytinli köyüne doğru ilerliyorsunuz. Yol girişinde zaten Kaz dağları milli alanına girdiğinizi belirten bir tabela size herşeyi uzaklıkları ile gösteriyor. Köyü bıraktıktan sonra dağ yolları başlıyor. Bu yollar oldukça dar ve dikkatli gitmekte fayda var çünkü aynı zamanda bozuk satıhlar mevcut. Yolun sonunda bir giriş kapısı mevcut. Burada Milli Parklar Bekçisi sizi karşılıyor diye düşünürkeen, bakıyoruz ki, kimse yok. Terkedilmiş gibi bir görüntü var. Bir kaç yüz metre ileride bir iki şelale lokantası var. O tarafa ilerliyoruz ve o sırada lokantaların yanından bir adam çıkıyor elinde makbuzlar ile. Görevli midir? Kimdir nedir bilmiyoruz? ‘-Giriş ücretli abi’ diyor. Bakıyoruz elinde resmi makbuzlar var. İyi bakalım diyip arabalar için 6 ytl olan biletimizi alıyoruz. Tabiki inanılmaz bir serinlik var. Suların uzaktan gelen şırıltısı kulaklarımızı çınlatıyor. Aracınızı koyduğunuz bu noktadan itibaren yaya olarak devam etmek zorundasınız. Şalalenin suları yer yer büyüklü küçüklü göletler oluşturmuş. Bu göletlere tahta masalar bırakılmış. Yazın tahmin ediyorz ki buralarda bol bol mangal keyfi yapılıyor. Yaklaşık 200-300 metre taşlardan ve patikalardan çıkarak dağa doğru hafif bir tırmanma yapıyorsunuz. İleride yolun sonunda büyük bir kayanın üzerinden şarıl şarıl beraak mı berrak bir su orta büyüklükte bir gölete akıyor. Bu su temizlik ve berraklığının yanısıra köyünde içme suyuymuş. Hatta su o kadar temiz ki bardağınızı daldırıp suyu içebilirsiniz. Zaten suyun bir kısmını köylüler bir kanal ile yönlendirmişler. Orada bulunanlar suyun seviyesinin az olduğundan bahsediyorlardı, yaza girerken tahminimizce daha da gürül gürül oluyor bu şelale.

 

Şelalelerin olduğu milli parka girdiğimiz yerin sol tarafında ise Sütüven Şelalesi bulunuyor. Bu su da oldukça yukarıdan bir küçük gölete akıyor. Akşam kalmak üzere tekrar Altınoluk’a dönüyoruz.