Küçük Ege Turu 2. Bölüm: ‘Küçükkuyu, Yeşilyurt Köyü, Adatepe Köyü, Zeus Altarı’

Ah Assos ne güzelsin sen diyerek, sahil yolundan yavaş yavaş sallana sallana Küçükkuyu’ya doğru ilerliyoruz. Hava iyiden iyiye soğudu. Bu gezide aslında Assos’un ilerisine geçmeyecekken buralara kadar geldik görmeden gitmeyelim diyerek rotamızı değiştirdik. Yoksa başlangıç noktasını en son gideceğimiz yer olarak belirlemek en doğrusu olacaktı. Ama burada her yer yakın ve en güzeli de ‘0’ trafik.

Küçükkuyuya geliyoruz. Ana yol üzerinde yolun kıyı kısmına kurulmuş tipik bir kötü betonlaşma örneği küçük bir tatil yeri. Birçok yazlık ev ve yazlıkçı mevcut. Yazları buraların nüfusları 2-3 hatta 4 katına kadar çıkıyor. Fakat havadan mıdır bilinmez şimdilik sakin. Şehirde neredeyse hiç vakit harcamadan dağın yamacında bulunan televizyonlarda sürekli bahsedilen ‘Yeşilyurt Köyü’ne doğru ilerliyoruz. Dağ yolu tarafından ilerlerken sağa küçük bir ayrım var ama bu ayrımı kaçırmanız mümkün değil bir çok butik otel tabelası zaten sizi uyarıyor. Dar ve virajlı bu yola saptığınızda bir kaç yüz metre sonra köye ulaşıyorsunuz. Yol burada parke taşlara dönüşüyor. Köyün meydanına çıkmış oluyorsunuz bir anda. Tek kelime ile ‘Şık bir köy’. Gerçekten harika görünüyor her yer. Renkler, evler, butik oteller herşey süper. Televizyonlarda oldukça fazla tanıtıldığından çok popüler. Evlerin hepsi aslına uygun biçimde restore ediliyor. Fiyatlar o anlamda biraz yukarılara tırmanıyor. Örnek olarak pansiyonlar kişi başı 80 Ytl kahvaltı dahil. Ama bu fiyatlara muhteşem bir oksijen ve mimari dahil. Tüm köyü gezerken bu popülerliğin aynı zamanda tezat bir komiklik yarattığını görüyoruz. Gelen misafirlerin bir çoğunun oldukça lüks arabaları dikkat çekiyor. Siyah camlar, büyük jipler ve benim yurdum insanı bu parke taşlı yollarda topuklu ayakkabıları ile yürümeye çalışıyor. Makyajlar Bağdat Caddesi ile yarışır. ”-Hanımefendi köydesiniz! Keşke rahat ayakkabı giyseydiniz’ demek istiyoruz. Ama haklı. Türkiye’yi sadece İstanbul olarak bilirseniz buraya abiye kıyafetlerle de gelirsiniz, topukuyla da. Gülüyoruz. Geziye devam.

Köyün araç ile ulaşabileceğimiz en üst tepe noktasına kadar ilerliyoruz. Kaz dağlarının tertemiz havasını o kadar net hissediyorsunuz ki, bir süre sonra temiz oksijenden uykunuz geliyor. (Buradan dönmek için çıktığımızda bir uykumuz geldi yolda, gündüz vakti, çektik kenara uyuduk bir yarım saat :D ) Manzara vadi içerisinden denize kadar ilerliyor. Tüm sokaklar birbirinden güzel. Her köşede dikkatimiz ağaç çekiyor ‘Nar Ağacı’. Sürekli tüm ağaçlarda bol bol ‘Nar’. Artık bereketinden iki yana doğru açılmış. Kimsede toplamamış, heralde o kadar çokki artık yetişemiyorlar diye düşünüyoruz. 

Sokakları gezerken sağda solda güzel evlerin ya da yıkıntı halindeki köy evlerinin bir kısmında satılık ibareleri görüyoruz. Aslında burası son yıllarda yatırımcıların da gözdesi olmuş. Eski evleri alıp yenileyip satıyorlar. Bir çok konak elden geçiyor. Hatta tepelerde yeni konaklar ve butik oteller yapılıyor. Fiyatlar bu popülerlik neticesinde küçük bahçeli evlerde 400-450 bin Ytl civarında. Ama mutlaka her gelenin ağzından şu kelimeler çıkıyor ‘Alacaksın bir ev burada, butik otel yapıp işleteceksin..’

Yeşilyut köyünde birkaç saat geçirdikten sonra, bir sonraki durağımız Adatepe Köyü. Küçükkuyu yolunu takip ederken yine yol sizi tabelaları ile sol tarafa bu köye yönlendiriyor. Fakat bu yola girmeden önce ana yol üzerinde ‘Adatepe Zeytinyağı Müzesi’ var. Tamamen ücretsiz bir müze. Zeytinyağının nasıl hangi aşamalar ile yapıldığını eski ambalajlarından, eski şişelerine kadar hatta zeytinyağlı sabun yapımına kadar bir çok farklı detay bulmanız mümkün. Müze özel bir müze. Hemen müze kenarında bulunan fabrika satış mağazasından zeytin ve zeytinyağı ile ilgili bir çok ürün satın alabilirsiniz. Biz buradan büyük bir kavanoz dolu çizik yeşil zeytin’i 6 ytl karşılığında alıyoruz. İsterseniz müze görevlileri telefon ya da internet yoluyla da sipariş alıp İstediğiniz adrese yolluyorlar. Buraya kadar geldiyseniz oldukça bilgilendirici bu müzeyi görmeden geçmeyin. Ayrıca çalışanları sizlere güler yüzleriyle oldukça yardımcı oluyorlar çevre bilgileri ve anlatımlarıyla.

Yola devam.. Adatepe köyü tabelasından sapıyoruz, dağa doğru 3 km’lik bir yolu takip ediyoruz. Köy girişinde ‘Zeus Altarı’ tabelası da var. Ancak gitmek isterseniz aracınızı bırakıp bir 15 dk. yürümek durumundasınız. Yol engebeli veyahut zor değil. Hafif eğimli bir patika. Hadi diyoruz Adatepe’ye girmeden bunu bitirelim o zaman. Aracımızı park edip giriş kapısından geçiyoruz. Yürüyüş yolu üzerinde köy manzaralı yürüyorsunuz. Yol girişinde köylüler zeytinler ve birçok paketlenmiş ot satıyor. Bir süre sonra Zeus Altarı’na geliyoruz. Aslında büyükçe bir kayadan ibaret ama aslında burası Antik çağ’da tanrılara adak adanan ve kurban verilen bir yer. Zaten kayanın merdivenlerinde tırmandığınızda ”Özgürlüüüüüük!” diye bağırasınız geliyor. Bu nedir yahu? Böyle bir manzara olamaz. Ancak filmlerde olur diyorsunuz. Rüzgar çam ağaçlarının uğultusunu sizin yanıbaşınızdan geçiriyor. Güneş köşeden size bakıyor, gülümsüyor hafif hafif içinizi ısıtıyor. Burada insanın bir kurban olası geliyor. Yok böyle bir yükseklik ve manzara! Çevrede bazı ağaçlarda adaklar adanmış ve birsürü naylon bağlanmış. Aslında eskide insanlar en azından bir kumaş bir ip bağlarlardı fakat anlaşılan insanların adakları da hisleride naylonlaşmış. Şu anda kirlilikten başka bir işe yaramıyor bu naylonlar.

 

Geldiğimiz noktaya ulaşıp aracımızla Adatepe’ye doğru devam ediyoruz. Zaten bir kaç yüz metre sonra köy meydanındayız. Bu köy bilinmesine rağmen henüz Yeşilyurt Köyü kadar kalabalık ve popüler gözükmüyor. Daha doğal geliyor bize. Daha bozulmamış. Evler aynı güzellikle. Mümarların kesinlikle böyle bir deneyim yaşaması gerekiyor diye düşünüyoruz. Kapı tokmakları bile özenli, ayrı. Yavaş yavaş burada da butik oteller açılmaya başlamış. Köy meydanında oturup birşeyler içebilir, gözleme gibi ufak tefek atıştırmalar bulabilirsiniz. Yine sokak aralarında yaşlı teyzeler ve amcaların sattığı, reçel, kurutulmuş otlar, zeytinler, zeytinyağları…alabilirsiniz. 

 

Tam gezimiz biterken bir anda yağmur bastırıyor. Etraf o kadar güzel toprak kokuyor ki anlatamayız. İç geçirerek bedenimizi buradan uzaklaştırıyoruz. Turun kalan kısmına devam ediyoruz..